Dışarıdaki hava belki de herkesi üşütüyor şu an, benimse içimde kor bir sıcaklık var… Anlamsız bir şekilde tüm kemiklerim ağrıyor. Burun deliklerimden çıkan nefesimdeki sıcaklık yakıyor mu ne değdiği yeri, acıyor anne acıyor, dizinde yatır uyut beni, ninniler söyle ya da masal anlat, bilmiyorum yap bir şeyler işte, anne olan sensin, nefesin bile ilaçken, sesin ne olur bilmem, kalbimdeki acılara iyi gelecek onu biliyorum.
Aynaya baktığımda gördüğümü sen de görüyor musun anne? Vahşi biri bakıyor bana, en derinime sızıyor bakışları, korkuyorum anne, anlat işte bir şeyler de kurtulayım o vahşiden, gitmiyor bak, baktığı gözler kıpkırmızı kan renginde, soğuk ve çirkin. Dar anne, koridorlar dar, geçilmiyor, karanlık boğucu, soluk alırken boğulacak gibi oluyorum, soğuk iliklerime işliyor, az önce çocuk değil miydim ben? Ne ara büyüdüm, büyüdüm de ondan mı canım acır benim, can yakan bir caniye ne zaman döndüm. Ben kuzuları otlatan çoban değil miydim eskiden, az önce elimde uçurtmamın ipi vardı, ne ara darağacının ipini tutar oldum anne.
Ekşi mayanın kokusu burnumda, dumanı üstünde ekmeğimin, taze tereyağını sürdümüydüm bir de üzerine, tuzu da ekelerim oh mis, daha ne isterim, daha ne isterdim ki anne, bilemedim, yanında da çayım oldu muydu ekmeğimin… Ben şimdi bir lokma ısırıp da ekmeğimden, çayımı yudumlasaydım ya anne, reva mı bu alaca karanlıkta, zemheri soğukta, reva mı bu cana, kınalı kuzusuydu o da anasının, ben çiğner dururum acımı geviş getirircesine, o sallanır durur küfredercesine. Anlat anne, susma anlat, masal anlat bana, uykuya kandır gözlerimi, kanıp da uyusunlar, tertemiz bir sabaha sıcak ekmek kokusuna uyansınlar.