Buz gibi bir İstanbul sabahında ofisin önünde dakikalarca bekleyen Lila, Taylan’ın geleceğinden umut kesmiş olacak ki köşedeki simitçiye doğru hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Ofisin önünde beklerken hiç hareket etmediğinden soğuk içine işlemiş ve vücudu bir buz parçasına dönüvermişti adeta. Bu istem dışı durum yürümeye başladığında kendini daha çok belli ettirmeye başlamıştı. İstanbul’un bütün soğuğu onun içine işlemişti sanki.
Taylan cuma akşamı dönmüştü ve kaç defa konuşmalarına rağmen görüşmemişlerdi. Artık pazartesi ofiste görüşürüz deyip çokta üstelememişti ikisi de. Oysa ki eskiden öyle miydi?
&
Zincirlikuyu durağından inip ofise doğru yürümeye başlayan Taylan, devasa binaların önünden geçerken onların heybetinden etkilenmiyor ve tam tersine onların bomboş bir beton yığını olduğunu düşünüyordu. Uzaktan bakıldığında camdan yapılmış gibi görünen bu yüksek binalar daha doğrusu iş merkezleri, beyaz yakalı diye tabir edilen modern kölelerin hapishaneleri idi. Geldiği yerlerde dağ bayır, çiçek böcek ve doğa ile iç içe olan aslında yakasız olan beyaz yakalılar bu devasa binalarda ama içlerindeki küçücük odalarda başkalarının yaşamlarını inşa edip onların güçlerine güç katmak için çaba sarf ediyorlardı.
Taylan’ın ofise doğru yürüdüğünü gören Lila, kapının önüne çıkıp seslendi ama sesini duyuramamıştı. Arkasından koşup belinden kavradığı gibi sarıldı Taylan’a. Ne olduğunu tam anlamadan arkasına dönüp baktığında Lila’ yı görüp tebessüm etti. Ama bu tebessüm her zamanki gibi değildi nedense. Birbirlerini gördüklerinde kumrular gibi sarmaş olan sevgililer şuanı sadece bir tebessümle geçiştirmişlerdi. Hemen hemen onbeş gündür İstanbul’da olmayan Taylan, eniştesinin köydeki evine gitmiş ve biraz kafa dinlemek istemişti. Lila’ ya da bunun gerekçelerini bir bir söylemişti. Köyde bile sadece dört beş defa konuşmuşlardı telefonda.
Lila,oluşan durumu anlamaya çalışıyor ama mantıklı bir yol bulamıyordu. Bir kereden bir soğukluk,bir iletişimsizlik oluşmuştu ilişkilerinde. Bunları düşünürken iliklerine kadar işleyen soğuğu hissetmeyen Lila, Taylan’ın umursamaz tavırlarının kendisinde yarattığı ruh halini dağıtmaya çalışıyordu. Simitçiye girip az önce oturduğu yere geçti ve Taylan’ın gelmesini bekledi.
Uzaktan Taylan’ı izlerken yaşadıkları güzel zamanlar gözünün önünde canlanıverdi.İstanbul’da gitmedikleri, gezmedikleri yer kalmamıştı neredeyse.Adalar ’dan Anadolu Kavağı’na , Pierre Loti’ den Balat’a karış karış yaşamışlardı kadim kenti. Dönüp baktığında iğne ucu kadar bile bir sorun yaşamamışken, şu an gelinen durum gerçekten içini acıtıyordu. Ne olduysa on beş yirmi gün içinde olmuştu. Ve asıl sorun ne olduğunu bilmemesiydi.
Elinin sımsıkı kavrandığını farkettiği an kendine gelebilmişti Lila. Önünde duran çatalı ritmik ve sesli bir şekilde masaya vurduğunu hatırlamıyordu bile. Lila’ yı gören Taylan hızlıca gelip müdahale etmiş ama çatalı elinden bir türlü alamamıştı. Lila kendine geldiğinde çatal parmaklarına yapışmış gibiydi.
– ‘’ Ne oldu böyle Lila, bu sinir nereden çıktı böyle’’ diyerek elinden çatalı aldı ve yanına oturdu.
Lila hiçbir şey söylemeden sadece etrafına bakınıyordu. Bu kadar gerileceğini kendisi de tahmin etmemişti ama Taylan’ın kendisini gördüğünde takındığı ruhsuz hal filmin koptuğu an olmuştu. Son günlerde Taylan’ın ona karşı olan duygu değişikliği, köye gittikten sonra hemen hemen hiç iletişim kurmamaları ve son olarak da az önce yaşananlar Lila’ yı oldukça rahatsız etmiş ve üzmüştü.
Taylan az önce söylediklerini tekrarlayıp cevap bekliyordu Lila’ dan. Lila yine hiçbir şey yapmadan etrafına bakınırken birden çatalı alıp Taylan’ ın bacağına bastırmaya başlayıp ve kulağına eğildi.
– ‘’ Asıl sana ne oluyor lan! Yirmi gündür sesin çıkmıyor, ne desem ne yapsam geçiştiriyorsun. Neredesin sen Taylan, nereye gittin çünkü şu an yanımda değilsin. Ne hale geldiğimizi görmüyor musun?’’ diyerek çatalı geri çekip yerine koydu.
Olanlardan hem korkan hem de kafede olduklarından dolayı çekinen Taylan ne cevap vereceğini bilmeden önündeki simitten bir parça alıp çayını yudumlamaya başlamıştı. İkisi de bir şeyler söylemek istiyor gibiydi ama hiç konuşmadılar belli bir süre.
Lila gergin ve üzgün bir şekilde tekrardan konuşmaya başladı.
– ‘’Ne oldu Taylan söyler misin bana? Neden bir kaç günde bu hale geldik.İlişkimiz ciddi diye annemle tanıştırdım seni geçenlerde. Hayatımda ilk defa birini annemin yanına götürdüm ve o kişide sendin. Ben şimdi anneme ne diyeceğim.’’ diyerek ağlamaya başladı.
Taylan birden ayağa kalktı ve Lila’ nın yüzüne bakarak istemsizce bir şeyler söylemeye başladı.
-’’Annene biz onunla ayrıldık ve sebebini sen biliyorsun de yeter’’ diyerek sandalyedeki çantasını alıp yürümeye başladı. Arkasından seslenen Lila’ ya döndüğünde ömründe kimseden yemediği şiddette bir tokatı yüzünde hissetti ve hızlı adımlarla çıktı oradan.
O günden sonra hiç görüşmediler ve ne Taylan ne de annesi gerçek sebebi hiç bir zaman söyleyemediler Lila’ ya. Nasıl söyleyebilirlerdi ki. Annesi ve Taylan’ın, tanıştıkları günün gecesini birlikte geçirip sabah birlikte uyandıklarını…