Beceriksiz kelimelerin fevkalade oyunu,
Harflerin olduğu tarih raks ediyor mavi bir eterde.
Çırpık bacaklı bir kış soluyor havayı, avangard bir düzen bu,
Karmakarışık bir ortaoyun belki, kimsenin itiraz etmediği su örtüsü,kibar bir bey ve küstah!
Bir kıvam tutturdu damağımdaki yara ,seyrek limon ağaçları kösnül bir saatti haykırışımda,
Azalıyorum gölgem dağınık bir manifesto, kağıtlara yazılmayan yetim çocuklara dua.
Saklambaç oynayan bir gövdeyim ben, sadece bir gövde, ayaklarımı vurdular zincire ve attılar kör bir dehlize.
Gerçeklik mi gördüğüm, rüya mı? Cismim koptu , gözlerim bir ip , kafamda şimşekler…
Ben bir yeldeğirmeniyim, savaştığım devler ve küçük mahluklar rakibim , er meydanında,
Bir balık kılçığı kalbim ,büzülüyor etim, nargileyim keşlerin dumanında.
Yitirdim odağımı ve duvarları, hüznü ve mutluluğu, hissizim kehribar bir odada,
İnsanlar, kafatasları, mumyalar…Kalıntılar bir defin işlemi fotoğrafı çeken.
Işıklar ,karanlıklar …
Kocaman bir şato ruh masalında,
Galatada bir sabah ,deniz kenarında ,okşuyorum dalgaları.
Yerle ve gök arasında Aristo’yum.
Nefsim körele körele dönüyorum.
Dönüyorum katlana katlana…
Gölden ağaçlara, kuşlara, toprağa, kitaba.
Kuşlar sükut eder taşlar can hücremde ezilir, boynum kopar başımdan , derim post derim kan!
Kafesteyim, tutuldu dilim, kanatlarım kabe kapısı
AZAD ET KALBİMİ, DURDUR ARTIK KANIMI!