Bu hayatta en zor şey, uzun uzun konuşmadan anlaşılamamak galiba… Boynun bükülmez, gözlerin yaş tutmazsa çaresizliğini anlayan olmaz. Elinin, kolunun yetişemediği şeyler olur, insanlar seni hep muhtaç kategorisinde görür. Meramını, parantez açmadan, dipnot düşmeden anlatsamazsın mesela. Bir argüman olmalı melalini anlatmaya ya da bir referans yaşadıklarını doğrulayan. Kuru kuru derdini anlatamazsın, çaresizliğini konuşamazsın, ezik psikolojisinin belirtilerine haiz olmalısın. Yakarış cümleleri kurmalısın ki karşıdaki ne kadar darda kaldığını anlasın. Şöyle bir dilenci duası üflemelisin yüzüne yüzüne. Sen çaresiz baktıkça onun şahsiyeti büyümeli, egosu balon gibi şişmeli.Göğsü falan kabarmalı ricalarından… Soruları arabekse bağlayıp bir daha bir daha sormalı. Sende başın önde cevaplamalısın tüm soruları…Velhasıl kelam bu hayatta çaresiz kalmış isen zavallısın, dara düşmüş isen ahmaksın, birine minnet edip kapısını çalmış isen eyvah! Zayıflığını ilan etmişsin demektir…Her şeyin ışık hızında değiştiği şu evrende, hiçbir şey sabit değil. Havalı, afili hayatlar, konforlu yaşantılar, market raflarında ki fiyat değişimleri kadar hızlı ve anlık inanın. Böyle olmasaydı atalarımız ” Ne oldum deme, ne olacağım de!” sözünü bir nakış gibi işlerler miydi hayatın içine?