Tarihi saatin sarkacı mekanik bir titreşimle, mütemadiyen bir ileri bir geri hareket ederken kalbimi de kuşatma altına almıştı. Tik tok tik tok…
Geçiyor zaman tik tok tik tok …
Beş altı yaşlarında kırmızı tulumlu bir çocuk saatin sarkacına doğru hamle yaptı, annesi telaşla yakaladı.
“Yaramaz, bir rahat durmuyorsun!”
Bir iki sene içinde ben de bir yaramazın düşlerini kurar mıyım?
Geçiyor zaman tik tok tik tok …
Tezgâhtaki mavi çiçeklere gözüm takıldı, mevsimi de değil ki neden çıktı karşıma? Hem de bugün. Korlanmış ateşten çıkan ani bir alev gibi aklıma düştü, Dolunay’da Brüj’de o uçarı gözlerdeki aksim. Her tik tok’ta solan aksim. Rüya her nen rüya, geçen dakikalara inat yaşanan rüya panayırı…
Bu orta çağ kentinin kanallarda gezmiş, Markt meydanında waffle yemiş, 366 basamağı tek tek çıkıp, Belfly kulesinde kuş bakışı kente bakmıştık. Yaşlı hanımın kilisesinde ( Church of our lady’de) Michelangelo’nun pietasının eskizini çizerken ben, o da benim fotoğraflarımı çekmişti. Ertesi sabah ters istikametlere gideceğimiz gerçeğinin gölgesinde, tekrar meydana dönüp, bira içmiş saatlerce konuşmuştuk. Dolunay’da Brüj’de uyumamış, her dakikayı sonuna kadar yaşamış, dakikalarla körebe oynamıştık.
Doğduğum metropolün kılçığında, yakıcılığında güneşin, çürüyen sebzeler, ter kokuları arasında, hezeyanında pazarın, bas bariton satırcını
“Kabaaaak !!”
Nidalarıyla çıktım o rüyadan. Öylesine uzak ki şimdimle o gece, yaşadım mı sahi? O kadın yaşadı mı? Sırt çantasını toplayıp, diyar diyar gezen o kadın yaşadı mı? Rüya mıydı yoksa, çok eski bir rüya…
Hatırladığım gibi ani bir alevle unuttum o serseri aşkı. Günlük ritminde sarkacın.
Akşam da nişanlımın ailesi bize yemeğe geliyordu, annem telaşlı bir hazırlık içinde, iki gündür yemek yapmakta olsa da elime kocaman alışveriş listesi tutuşturmuş, … Sürekli mesaj atıyordu.
“Enginar al”
“Kiraz mı alsan çilek mi?”
Mutluyum diyorum, iyi bir adam, yakışıklı, nazik. Artık sırt çantamı alıp diyar diyar gezmek yok. Uslandım ben. Poşetleri yüklenip, eve gidiyorum. Sarkaç daha mı hızla hareket ediyor, tik tok tik tok…
Zil çaldı, halamlar ve yandaki meraklı komşu geldi. Mükemmel bir ev sahibi rolünde baya başarılarıydım. Ta ki elinde mavi çiçeklerle gelen nişanlımı kapıda karşılayana dek. Bu çiçekler bulunmaz bu mevsimde, nereden bulmuş? Niye bulmuş?
“Ne güzel çiçekler,” diyorum otomatik bir sesle ve mutfağa götürüyorum çiçekleri. Vazoya koyup, mutfak balkonuna saklıyorum. Ellerim titriyor. Düştü düşecek zihnime Brüj’de efsunlu rüya. Olmaz ki alınmaz ki bu çiçekler…
Pink Martini dinleyip, dolunayı seyretmiştik. Ertesi sabah ters istikametlere gideceğimizin o suskun isyanı ile her saniyeyi içimize çekmeye çalışarak Dolunay’da el ele oturmuştuk.
Olmaz ki alınmaz ki bu çiçekler.