• Destek
  • Üye Ol
  • Yazar Girişi
  • Abone Ol
0 553 423 00 17 kibelekulturs@gmail.com
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
No Result
View All Result
Home Deneme

İnce Belli Bardak Demişken: Kaybedince Anlaşılan Küçük Keyifler

İnce belli cam bardaktan çay içmeyi özlerken kendimi hayatı sorgularken buldum. Meğer mesele çay değilmiş, kıymet bilmenin demindeymiş.

Derya UYGUN CAN by Derya UYGUN CAN
8 Ekim 2025
in Deneme
0
İnce Belli Bardak Demişken: Kaybedince Anlaşılan Küçük Keyifler
0
SHARES
8
VIEWS
Share on FacebookShare on Twitter

Demlikte demlenmiş ve ince belli cam bardaktan içilen çaya hasret kalır mı insan? En son bu durumu üniversite okurken yurtta yaşamıştım. Sürekli sallama çay ile ederdik kahvaltımızı. Fakat bir kafe de ya da restaurantta gittiğimizde yeni demlenmiş çayı ince belli cam bardakta içebiliyorduk. Öyle tatlı geliyordu ki o zaman. Bize bir bardak çay ikram eden kafe ya da restoran çalışanlarını sayabilirim. En az 18 sene hatırı varmış demek ki çayın da.

Haziran ayının sonu gibi Almanya ya geldik. Büyük bir heyecan duyuyorduk. Özellikle benim için, yabancı bir ülkede yaşama ilk adım olmasından ziyade yurtdışına ilk adımdı bu. Yaşadığım heyecanı, kafa karışıklığını, endişeleri, korkuları başka bir yazıda uzun uzun anlatmak daha yerinde olur. Gelelim çaysızlıkla sınanan günlere…

Hikaye Başlıyor

Varışımız akşam üzeriydi. Şehrin merkezinde küçük bir pansiyonda yer ayırtılmıştı bizim için. Biraz kasabayı dolaştıktan ve ufak bir alışveriş yaptıktan sonra odamıza yerleştik. Heyecanım doruktaydı, nasıl uyudum pek hatırlamıyorum. Sabahın erken saatlerinde ayaktaydık. Kahvaltıya indik hemen. Mütevazı bir yemek salonunda abartıya kaçmadan, az ve öz şeyle hazırlanmış bir açık büfe kahvaltı bizi bekliyordu. Güzelce tabaklarımızı doldurduk, masamıza oturduk. Güleryüzlü bir beyefendi gelip ne içmek istediğimizi sordu. Çay dedik tabi, siyah çay… Nasıl da güzel gelecekti, bizi üşüten Almanya’nın bu yaz sabahında.

Adam kısa bir süre sonra elinde iki beyaz fincanı yanından sarkan ip ile getirip masamıza koydu. Sallama çay… Turgay ile şöyle birbirimize baktık. Gülmeye başladık. Tabi ki de burada bize alüminyum demlikte demlenmiş, taze, karanfilli çay getirecek halleri yoktu. Neyse, damağımıza göre peynir bulmuş olmanın verdiği güzellikle ve sallama çayımızla kahvaltımızı ettik. Enerji lazımdı, çünkü yapacak çok işimiz vardı.

Resmi işlerimiz için belediye binasına gittik, tuttuğumuz evi görmeye gittik, market alışverişi yaptık. Çocukların karınları acıktı, uykuları geldi, yoruldular derken günü bayağı iş hallederek bitirdik. Şimdi Türkiye de olsa ne yapardık diye sordum kendime. Akşam eve gider, bir güzel yemeğinizi yer, sonrasında da çayı demleyip günün yorgunluğunu o şekilde atardık. Biz de öyle yaptık demek isterdim tabi. Biz kaldığımız odaya gelip, sallama çay yapıp karton bardaklarda içtik.

Ertesi günü ve sonraki gün yine aynı tempo ile ve çayları sallayarak geçti. Üçüncü günümüzde artık yarım yamalak eşyalarımızın olduğu evimizde kalmaya başlamıştık. Herkesin yatabileceği yatakları vardı ama karyola yoktu. Dört tane sandalye vardı ama masamız yoktu. Bir tane iki kişilik koltuğumuz vardı ama evin çoğu odasında lambamız yoktu. Mutfak için acil olan şeyler, yeterli sayıda vardı; dört tabak, dört kaşık, dört bardak… Ama çaydanlığımız yoktu.

Rengini Görmeden İçtiğimiz Çaylar

Enfes kahvaltılarımız oluyordu mesela sallama çayla. Ama akşam keyif çaylarımızı asla sallama içmiyorduk. Poşet çayların iplerini koparıp, tavada ısıttığımız suyun içerisine atıp biraz kaynatarak demliyorduk çayımızı. O şekilde, özene bezene aldığım seramik bardaklarla keyif yapmaya bir süre devam ettik. Çünkü çaydanlık satan yeri geçin, çay bardağı satan bir yer bile bulamadık. Rengini görmeden içtiğimiz demleme çaylarımızın verdiği keyif ne yazık ki uzun sürmedi.

Öyle bir duruma geldik ki, suratlarımız asık ve hayata küsmüş gibiydik. Görüntülü konuştuğumuz insanların içtikleri çayları görmeye tahammülümüz bile yoktu. Çay demlenirken odaya yayılan o ekşimsi koku, içilen ilk bardak çayın çiğ olması, bittikçe yeniden doldurulan ince belli cam bardaklar hep hayal ettiğimiz şeyler olmaya başladı.

Bir kaç gün sonra araba ile gidilecek mesafede Türk marketleri olduğunu öğrendik. Orada çaydalık ve çay bardağı mutlaka vardır diye düşündük. Vardı evet ama inanılmaz deli paralara satıyorlardı. Daha Euro kullanmaya alışamayan biz, fiyatları sürekli Türk Lirası gibi düşünerek, neredeyse üç gün çaydanlığı da, bardakları da almayı erteledik. Bu arada tavamız ve ipi koparılmış sallama çaylarımızla bir şekilde idare ediyorduk.

Zamanla sabah kahvaltılarımızın tadı tuzu kalmadı, akşam keyif çaylarını yapmaz olduk. Her gün başka bir dönercide yedik akşam yemeklerini. Belki birinde demlenmiş çay buluruz da iki hasret giderizi diye. Ama nafile çabaymış.

Çaysızlıktan Çıkarımlar

En sonunda Almanya da bir takım şeylerle inatlaşmamak gerektiğine kanaat getirdik. Pırıl parıl parlayan bir demlik ve yanında altı tane de ince belli cam bardak alıp seke seke ve coşkuyla evimize döndük. Akşam yemeği sonrası güzel bir çay keyfi yapacaktık. Yemeğimizi güzelce yedik. Karı koca olarak, evliliğimizin on dördüncü yılında ilk defa bu kadar romantik bir an yaşıyorduk. Beraber demledik çayı.

Turgay çayı demliğe koydu, ben altına su koydum. Birlikte ocağa çaydanlığı koyduk ve ocağın altını açtık. Sonra birbirimize bakarak gülümsedik. O anı hiç unutmayacağım. Eski Türk fimlerinde ağaç çevresinde cilveleşen bir kadın ve bir erkek gibi boyu yirmi santimi geçmeyen bir çaydanlık etrafında da biz o klasik sahneyi çekebilirdik.

Bir süre suyun kaynarken çıkardığı o cızırtılı sesi dinledik, etrafa yayılan ekşimsi kokuyu içimize geçtik derin nefesler alarak. Sonra da birlikte çay koyduk. Salonun yanan lambasına doğru birlikte kaldırdık bardaklarımızı, çayın demini ve berraklığını görelim diye. Gözlerimiz de şenlendi bir bakıma. Sonra ağır adımlarla yürüdük salona doğru.

Teslimiyet ve Sürprizler

Nasıl da özlemini duymuşuz bu anın. Bir anda farkettik ki, evdeki tek koltuğun bir köşesinde sadece bir kişilik yer vardı. Turgay ile yaşadığımız romantizm orada bitti ve aramızda saniyeler içinde ezeli bir rekabet başladı. Birden bire koşmaya başladık. Koltuğun o boş yerini kapmak şarttı. Çaya kavuştuk ama bunun keyfi de, o koltukta arkana yaslanmış ve bacak bacak üzerine atmış bir şekilde içmekle çıkar, değil mi? Koltuğu kapan ben olamadım ne yazık ki. Öfleye pöfleye yerde serili bir örtünün üzerine oturup, bacaklarımı uzattım ve sırtımı duvara yaşladım. İnce belli cam bardaktaki; demlikte demlenmiş, dumanı üzerine tüten, taptaze, tavşan kanı çayımı hüpleterek içmeye başladım.

Azıcık keyfim kaçmıştı koltuğu kaptırdığım için. Oysa ki daha yarım saat önce sadece çay olsun yeter demiyor muydum? Neden şimdi bunun keyfini sürmek yerine koltuğu düşünüyordum. Demek ki bir şeylerin kıymeti kaybedilince anlaşılıyor, ama insan kaybettiğin şeyi bulunca da anında başka kayıplara takılıyor.

Belki de hayat, elimizden koltuğu değil de farkındalığı alıyor arada sırada. Sanki küçük bir deneme yapar gibi, “bak bakalım şimdi neyin peşindesin” diyor. Biz de hemen sınavı kaybediyoruz tabii; elimizdeki çayı unutup kaptırdığımız koltuğa yanıyoruz. Ama sonra, biraz durup düşününce, anlıyoruz ki mesele koltukta oturmak değilmiş; o çayı yudumlarken gerçekten orada olabilmekmiş. Hayatın küçük keyifleri hep elimizin altında aslında. Biz sadece bazen başkasının elindekine bakmaktan kendi huzurumuzu kaçırıyoruz. Belki de kıymet bilmek, kaybetmeden durabilme cesaretidir. O kadar basit, o kadar zor.

 

 

Çay içerek yazdığım diğer yazıların devamı için;

https://rotasizmasallar.blogspot.com/

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Tags: AlmanyaÇayDenemeGünlük YaşamHayatın Küçük KeyifleriHuzurKıymet BilmekKontrolÖzlemTeslimiyet
Previous Post

Sana Dair / Ayşe Naz Temel

Next Post

Yükseliş

Derya UYGUN CAN

Derya UYGUN CAN

1983 yılında Gönen/ Balıkesir de doğdum. Çocukluk yıllarımdan beri kelimelere özel bir ilgim vardı; defterlerime küçük hikâyeler yazardım. Eğitimimi Anadolu Üniversitesi Matematik bölümünde tamamladıktan sonra uzun yıllar bankacılık sektöründe çalıştım. Matematikle aram hep iyiydi; rakamların dünyasını sevsem de kelimelerin bana verdiği huzuru hiçbir tabloda bulamadım. Yazmaya düzenli olarak 2020 yılında başladım. Başta kendime sakladığım satırlar, zamanla çevremle buluştu. Şimdi de kelimelerim, siz okuyuculara ulaşıyor. En büyük hayallerimden birine ulaşma yolunda bir adım atıyorum. Hayatın küçük ayrıntılarını, hislerin derin izlerini ve bazen de kendi hikâyemi yazıya döküyorum. Yazmak benim için hem geçmişle konuşmak hem de kendimi yeniden keşfetmek demek. Kimi zaman bir anıdan, kimi zaman bir duygudan doğan yazılarımda içtenliği, sade dili ve insanın iç sesini arıyorum.

Next Post

Yükseliş

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Result
View All Result

Hakkımızda

Kibele Kültür Sanat Logo

Kibele Kültür Sanat

Merhaba sevgili okur.

Mitolojide Tanrıların anası olarak bilinen Tanrıça Kibele’nin anaç, üretken, hayatın devamını sağlayan özelliklerinin uğruna inandık. Ve onun adını kullanıp Kibele Sanat olarak edebiyatta biz de varız dedik. Edindiğimiz misyonla amacımız; bizden önceki kalem ustalarımızın bayrağını, gelecek kuşaklara ulaştırmak. Çünkü edebiyat dünya tarihini içinde barındıran devasa bir ansiklopedidir… Devamını Oku

Arşivler

  • Ekim 2025
  • Eylül 2025
  • Ağustos 2025
  • Temmuz 2025
  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Eylül 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Aralık 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023

Kibele Kültür Sanat Logo

Kategoriler

  • Anlatı
  • Araştırma
  • Deneme
  • Genel
  • Hakkımızda
  • İnceleme
  • Kitap İncelemeleri
  • Masal
  • Öykü
  • Roman
  • Röportaj
  • Şiir
  • Sinema
  • Sizden Gelenler
  • Söyleşi
  • Tiyatro
  • Yeni Çıkanlar

Son Yazılar

  • NE KADAR
  • ANKA KUŞU
  • Göğebakan
  • Ezbere Yaşama İstasyonu
  • Yükseliş

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.

KİBELE Abone
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.