Tiyatro: “Aşk-ı Namedir – Bir Kısmetin Hikâyesi”
Tür: Şiirsel Tiyatro / Mistik Dram / Halkın Kalbinden
Karakterler:
Ana (Kadim Ses): Bir annenin iç sesi, dua gibi konuşur.
Evlat (Genç Ruh): Arayışta, sorularla dolu.
Dede (Zamanın Tanığı): Sessiz bilgelik, kelimeleri az ama öz.
Kısmet (Görünmeyen): Sahneye hiç çıkmaz, ama herkes onunla konuşur.
Aşk (Ses): Bazen bir türkü olur, bazen bir rüzgâr.
-
Sahne – “Bismillah Kapısı”
(Loş ışık. Ana, bir tülün arkasında dua ederken görünür. Evlat sahneye girer, elinde eski bir defter.)
Evlat:
Ana, bu defterde ne yazıyor?
Her sayfa bir harf, her harf bir iç çekiş.
Bu aşk mı, kader mi, yoksa sadece kelam mı?
Ana (fısıltıyla):
Bismillah ile başlar her sevda,
Kısmetle yürür, sabırla büyür.
Bu defter, senin kalbinin aynasıdır.
Dede (arka fondan):
Her kelime bir izdir evlat,
Her iz bir yol,
Her yol bir kısmettir.
-
Sahne – “Kısmetin Gölgesi”
(Evlat yalnız. Kısmet’le konuşur ama Kısmet görünmez. Işık sadece Evlat’ın yüzünde.)
Evlat:
Ey görünmeyen,
Ben seni rüyamda gördüm,
Bir annenin gözyaşında,
Bir babanın suskunluğunda.
Kısmet (ses olarak):
Ben yazıldım sana,
Ama sen beni ararken kendini bulacaksın.
Ben bir kelimeyim,
Ama sen beni bir hâl sanacaksın.
III. Sahne – “Aşkın Harfleri”
(Dede bir eski kitap açar. Aşk’ın sesi fonda bir türkü gibi yankılanır.)
Dede:
Aşk, harf değildir evlat,
Harfin içindeki sessizliktir.
Bir şiirin iç çekişi,
Bir türkünün unutulmuş nakışıdır.
Aşk (ses olarak):
Ben sana geldim,
Bir annenin “Gel” deyişinde,
Bir dostun “Gitme” fısıltısında.
-
Sahne – “Kelâmın Kıyısında”
(Sahne: Bir çeşme başı. Dede taşın üstünde oturur, Evlat diz çökmüş. Ana uzakta, bir ninni mırıldanır. Aşk’ın sesi rüzgârla gelir.)
Evlat:
Dede, kelimeler yetmiyor bana.
Her harf eksik, her cümle yarım.
Aşkı anlatmak istiyorum ama
Dilim susuyor, kalbim konuşuyor.
Dede (gözleri kapalı):
Evlat, kelâmın kıyısında duruyorsan,
Bil ki aşk seni çağırıyordur.
Aşk, kelimeyle değil, hâl ile gelir.
Bir annenin sabrında,
Bir çocuğun uykusunda,
Bir dostun vedasında.
Ana (uzaktan, ninni gibi):
Uyuyasın evladım,
Kısmetin gelsin rüyana.
Aşk bir kuş gibi konar kalbine,
Uçarsa da izi kalır.
Evlat:
Ben o izi arıyorum,
Bir harfte, bir nefeste,
Bir susuşta.
Aşk (ses olarak, rüzgârla):
Ben buradayım.
Bir türküde,
Bir ağıtta,
Bir “Bismillah”ta.
-
Sahne – “Rüya-i Kısmet”
(Sahne: Evlat bir kilim üstünde uyur. Işık solgun. Rüya başlar. Kısmet’in sesi duyulur, ama kendisi görünmez. Aşk, bir türkü gibi fonda yankılanır.)
Kısmet (ses olarak):
Ey arayan,
Ben sana yazıldım,
Ama sen beni kelimelerde değil,
Bir annenin iç çekişinde bulacaksın.
Evlat (rüya içinde):
Sen misin o?
Ben seni bir ninnide duydum,
Bir ağıtta hissettim,
Bir susuşta gördüm.
Kısmet:
Ben bir kelimeyim,
Ama harf değilim.
Ben bir hâlim,
Ama görünmem.
Ben bir “gel” deyişiyim,
Ama ses değilim.
Evlat:
Bana bir kelime ver o hâlden,
Hiç duymadığım ama hep hissettiğim.
Bir kelime ki,
Bir annenin duası gibi,
Bir çocuğun uykusu gibi olsun.
Kısmet:
Al öyleyse: “Sabır nâme”
Bu senin kelimen.
Sabırla yazılır,
Aşkla okunur,
İnsanca yaşanır.
(Evlat uyanır. Elinde bir harf var: Ana yaklaşır, Dede uzaktan bakar.)
Ana:
Rüyanda ne gördün evladım?
Evlat:
Bir kelime: “Sabır name”
Ne tam sabır, ne tam aşk.
İkisinin arasında bir hâl.
Bir annenin bekleyişi gibi,
Bir babanın suskunluğu gibi.
Dede:
O kelimeyi unutma evlat,
O senin kısmetindir.
Her kelamın başı,
Her aşkın sonudur.
-
Sahne – “Sabırnâme Töreni”