Her şeyi bıraktım, yaprağın dokusunda… Karanlıkta ketum bir sis -görüntüler…
Köstekli bir saat gibi ellerimde arınmış bir suydu Mars’ın tarihi
Suçüstü yakaladım kızıl uykusunda mevsim çiçeklerini
Her şeyi bıraktım, her şeyi, ikizim bir masada… Protestan bir rahip, zincirli kulaklarımda
Duyurdu Âdemi-boğuk bir yankı –Âdem olan anlar! –yüreğindeki kımıltısız denizi
Kanlı üzümleri şarap yaptım ağrıyan bacaklarımla, felsefe taşını yundum
Ateşten salıncağın şeytan adasında. Ve ağzımın yumaktan kesiğiydi Diderot
Her şeyi bıraktım… Ayaklarının ucunda basarak dolaşan Nazım…
Matisse’nin oyuncak tabutu… Fuzuli’nin şarap şişesi dudaklarımda…
Ve Dede Efendi’den kün makamında Ol! Tanrı sundu bana alfabesini
Gözlerimi bağladı,. “Sen kurşun askersin, yaramaz çocuk, karanlık yüz!”
Ağır ceza kanunları… Şırıltı sesi, gözlerimde dondu , sesin tekkesi
Tanrı sundu bana alfabesini!
Bir labirentte yürüyor Dostoyevski, kucağını açıyor, düşüyorum kucağından o delinin
Sırtlan bıçağı… Dövülüyor evlerin çatılarında
Alıkoydum tenimi köstekli bir saatin tam ortasında
Canhıraş pusuda, yalıyor kanımı Drakula! KIR ,DEVİR,YIK yüreğimdeki heykeli!
ŞİMDİ ZAMAN AV MEVSİMİ!