Sitede aşağı doğru inerken yanından geçtiği yeşil yaprak öbeklerinden oluşan bitkinin üzerindekine baktı kadın görmedi önce döndü sonra gördü. Ne kadar da güzeldi. Öyle çiçek delisi değildi yirmi iki yıl öncesi gibi ama pek beğenmişti bahçesine isterdi onu doğrusu. “Yoksa pembe yasemin mi?” diye mırıldandı sevinçle. Önünde yürüyen yeğeni döndü sordu: “Ne dedin anlamadım?” “Ama zakkummuş” dedi kadın şaşkınlıkla kendi kendine. Yeğeni duydu ama duymadı. Zaten duyacak hali de yoktu. Bisiklet süren küçük oğlundaydı tüm dikkati. Afacanın pedalsız bisikletin üzerindeki hali pek matraktı doğrusu. Taş Devrindeki Fred Çakmaktaşın araba kullanmasını akla getiriyordu: Yürüyerek zaman zaman da koşarak. Yaşasın bacak kasları!
Yaşasın en nihayet gördüler beni diye çığlık çığlığa sevinecektim ki kadın pembe yasemin demesin mi bana. Toz pembe rengi dört çanak yapraktan oluşuyorum. Yaseminlerin altı ya da yedi çanak yaprağı olur. Hem yasemin dediğin beyazdır, sarıdır ya da mavi. Pembe yasemin olmaz ki. Üç gün önce rüzgâr beni dalımdan koparıp bu yeşillerin üzerine fırlattı. İnsanoğlunun dediği gibi hakikaten üç günlükmüş şu dünya. Gençliğimin baharında göçüp gideceğim. Dalımda ihtiyarlamayacağım. İnsanoğlunun sandığının aksine çanak yapraklarım kırış kırış olduğunda ölmüyorum. Dalımdan düşene kadar bumburuşuk bir ihtiyar olarak yaşamaya devam ediyorum. İnsanların yaşlandıklarında hareketlerinin yavaşlaması, güçten düşmeleri buna rağmen bir süre daha hayatta kalıp öte tarafa geçmemeleri gibi.
Öte taraf çok korkutuyor beni. Zakkumlar cehennem çiçeği olarak “o çılgınca yanan ateşin dibinde bitip çıkacaklar”mış(Saffet Suresi 64.ayet) “Günahkârlar karınlarını zakkumların acı meyveleriyle tıka basa dolduracaklar”mış(Saffet Suresi 66.ayet) “Meyveler eritilmiş maden gibi karınlarında fokurdayacak”mış(Duhan Suresi 45.ayet) “Üzerine de susuz devenin su içişi gibi kaynar sular içecekler”miş(Vakıa Suresi 56.ayet) Kuran’da böyle yazıyormuş. Ağaç Baba on sene önce artık bugün hayatta olmayan önünde konuşan iki yaşlı kadından duymuş bunları. Yaşlı kadınlar veryansın ediyorlarmış Site Yönetiminin zakkum ağacı diktirmesinden. Müslümanların inanışında günahkârları cezalandırıcı olarak görülüyoruz.
Ağaç Baba daha sonra bizlerle ilgili başka şeyler de öğrenmiş. Rüzgâr insanlardan duyduklarını esintileriyle taşımış ona. Hiroşima’ya 1945 yılında atılan atom bombasının ardından artık burada hiçbir bitki yetişemeyeceği düşünülüyormuş. Ama ertesi sene zakkum çiçekleri açtığında herkes çok şaşırmış. Burada yaşayanlar umutlanmış. Bugün zakkumlar şehrin resmi çiçeği olarak itibar görüyormuş. Ağaç Baba bize başka şeyler de anlattı: “İçeriğinizde bol miktarda bulunan oleandrin eczacılık ve ilaç yapımında kullanılıyor. Yapraklarınızla insanlar şifa buluyor. Yapraklarınız idrar söktürücü ve kalp kuvvetlendirici olarak kullanılıyor. Zeytinyağı ile yoğrulmuş yapraklarınız uyuz olan insanları tedavi eder. Ayrıca vücut bit ve parazitlerini de yok eder.”
Bizim o güzel dik duran on sekiz santimetre boyunda kırmızımsı kahverengi kapsül şeklinde meyvelerimiz ve tomurcuklarımız yine Kuranda şeytanların başlarına benzetiliyormuş: “Onun meyveleri şeytanların başları gibi korkunç ve tiksindiricidir”(Saffet Suresi 65.ayet)Güzel kokumuzu rüzgâr insanlara götürdüğünde onlar “ Bu ne güzel koku. Hangi çiçeğin?” diye soruyorlar. Bizden geldiğinin farkında bile değiller. Ölüm yaklaştı galiba. İnsanların dediği gibi tüm hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor.
Kadın dört yaşındayken DSİ Kampında yüzme yarışmasına katıldığı o günü hatırladı. Anıları gözlerinin önünde canlandı: Yarışma için adını yazan abiler adıyla beraber soyadını da söylemesini çok beğenmişler, diğer çocuklara onu örnek göstermişlerdi. Kollukla katılmıştı yarışmaya. Kolluk, simit serbestti. Kendi yaşında, kendinden büyük, ilkokula giden çocuklar da katılmıştı yarışa. Ve yarış başladı. Kolluklarının imkân verdiği ölçüde yüzmeye çalışıyordu. Kabarık kolluklarla kulaç atmak çok zordu.
Yaptıkları yüzmeye benzemiyordu. Denizin içinde kolluk ve simitlerle çırpınan bir yığın küçük çocuk. Önce on bir on iki yaşlarında bir oğlan yanından geçti. Peş peşe geçiyorlardı onu. Hızını arttırmaya çalıştı. Ha gayret! Arkadaşı başka bir küçük kız geride kaldı. Yüzebildiği kadar yüzdü. Ve yarış bitti. Birinci on bir on iki yaşlarındaki o oğlandı. Yüksekçe bir yerde duruyordu. Birinciliği ilan edildi. Alkışlandı. Pembe zakkumlardan yapılmış kolyeyle ödüllendirildi. Sonra ikinci gelen, üçüncü gelen duyuruldu. Alkışlandı, zakkum kolyeleri takıldı. Bu seremoni çok hoşuna gitmişti. O kadar insanın seni alkışlaması çok gurur vericiydi. Hele kolyelere bayılmıştı. Heyecanla sıranın ona gelmesini bekliyordu. Sonra dördüncü olan yarışmacı ilan edildi, alkışını aldı, pembe zakkum kolyesi takıldı. O beşinci olmuştu. Alkışlanıp ödüllendirilmedi. Çiçek kolye takılmadığı için hayal kırıklığına uğramıştı. Abisinin yanına gitti. Sadece “beşinci oldum” dedi üzgün üzgün. “olsun” dedi abisi. Abisinin kız arkadaşı sevdi onu, kendi havlusuyla sarıp sarmaladı.