Kalabalıklardan sıkılan Numan, dağ evini mesken tuttu. Amacı sessizliği, dingin havayı soluyup, ölmeden önce okunacak kitaplar listesini tamamlamaktı. Böylece giderken gözleri kapalı gidecekti.
Önceleri bu kararı çocukları tarafından epey yadırgamış, sonra da ‘’bırak bildiği gibi yaşasın’’ deyip, salmışlardı ipin ucunu. Adam rahatlamıştı.
Dağ evinin ilk haftası tam da Numan’ın istediği gibi sesiz ve dingin geçti. Başlarda bu sessizliği seviyordu. Zaman geçtikçe yalnızlık tüm iliklerine dek işlemeye, onu huzursuz etmeye başladı.
Bir gece, aniden kapı açıldı. İçeriye soğuk hava doldu. Şöminenin ateşi, bir alevlenip bir söndü. Bu uyumayan adamın tüylerini ürpertti. Usulca kırmasını, alıp kapıya yöneldi. Kimse yoktu. Rüzgâr açmış olmalı diye düşündü. Fakat içinde amansız bir korku kol geziyordu. İçinin rahat etmesi için evin etrafını dolaşmalı, bir tehlike olmadığından emin olmalıydı.
Başını usulca kapıdan çıkardı. Sağa sola dönen başı çakır gözlerle karşı karşıya geldi. Daha ne olduğunu anlamadan etrafı bir grup serseriyle çevrelendi.
Çakır gözlü olan, Numan’ın kollarını arkadan bağladı. Onu itekleyerek şöminenin köşesindeki demire bağladı. Sesi duyulmasın diye de ağzını sıkıca bantladı.
Serserilerden iri yarı olan buzdolabına koştu. Dolap ağzına kadar yiyecek doluydu. Bir kahkaha patlattı. ‘’Bu akşam bendensiniz!’’
Serseriler yemeklerini yedi, biralarını içti. Kısa boylu, tıknaz olanı atılıp:
-İlk nöbet bende…’’ Dedi.
Diğerleri başıyla onayladı.
Sabaha kadar horultular iniltiler aralıksız sürdü. Serseriler epey yorgundu. Sanırsınız yıllardan beri bu dağlarda uykusuz, aç biilaç dolaşmışlardı da buraya dinlenmeye gelmişlerdi.
Numan’ın tüm vücudu hareketsizlikten kaskatı kesilmişti. Kıpırdamak istedi, olmadı. Bir müddet ağzındaki bantla uğraştı. Nafile. Ona ara verip ellerindeki ipi çözmeye çalıştı. Saatler geçti. Hiçbir sonuca varamamış olmanın yılgınlığıyla uykuya daldı.
Bir el silah sesi dağda yankılandı. Sonra bir daha… Kurşun kapının kanadını dağıtmıştı. Serseriler ve Numan şakın bakışlarla kurşunun geldiği yöne baktı.
Aniden kapıda bordo bereli bir asker belirdi.
‘’Yere yat! ‘’
Arkasından odaya onlarca bordo bereli doluştu. Hepsi serserilere bakıp, Numan’ın anlamadığı bir dille konuşuyorlardı.
Uzun ve anlamsız konuşmaların ardından serseriler teslim oldu.
Komutan Numan’a dönüp, onu çözdü. Olanları anlatmasını istedi.
Numan olanları kelimesi kelimesine anlattı ve ekledi:
-Buraya ölmeden önce okunması gereken kitapları okumak için geldim. Olaya bakın ki, yazılmamış romanın başkahramanı oldum. Neye niyet neye kısmet… Dedi ve gözlerini sonsuzluğa dikip saatlerce öyle kaldı.
–