ZİHNİNLE SAVAŞ, ELİNDE TIRPAN
İnsanın aklı kendine düşman olur mu?
Tiksinir mi sesinden, gölgesinden?
Yer arar mı kaçmaya düşüncelerinden…
Bir nedeni olmalı hepsinin,
bir nedeni olmalı yakılan ağıtların.
Gelmişsin dünyaya yaşıyorsun kendi hâlinde.
Durduk yere niye yıkılsın duvarlar,
nereye yaslansın sırtımız?
İyi mi bu kadar düşmanlık aklına, fikrine;
yalnız kaldığımızda nasıl silinecek gözyaşımız?
Bir düşmanlık besliyorsun işte,
bir savaştasın, için içine.
Her yanın kinle dolmuş, asık yüzün.
çatık kaşlarınla bakıyorsun önüne.
Dağınık saçların, düzeltmeye bile uğraşmamışsın.
Cümlelerin de dağınık, her bir yana saçılmış,
Balkonun kapısı hâlâ aralık,
soğuk sızıyor kapatmamışsın,
biraz umrunda olsun ömrün;
bitâp haldesin sanki, sen hiç yaşamamışsın.
Demiyorum ki sana bu ömür yaşanmaya değer.
Bakma bende sorgularım; hangi ömür yaşanmaya değer?
Kendime bakarım, düşüncelerimin tilkileri zihnimde zuhur eder,
oynarım onlarla, tilkiler benimle alay eder.
Ve sen, ortasındasın zihninin,
ortasında işte tam o savaş meydanında.
Elinde bir tırpan var görüyorsun kendini,
savaşın ortasında elinde bir tırpan var.
Her bir yüz sana ait,
her birinde senin suretin.
Bir sen, saldırıyor diğerine bir hamleyle
sıkıştırıyor köşeye.
Kıran kırana bir savaş meydanı,
bakıyorsun öylece.
Düşünceler düşüncelere, tilkiler tilkilere;
farkına var,
ortasındasın savaşın, elinde bir tırpan var.
Gözlerini aç, uyan kâbustan.
Uyandın gerçekliktesin,
gözlerinin önünde odanın duvarları var.
Derin nefesler aldın, kendine geldin,
savaşta değilsin artık, burası gerçek hayat, evindesin.
Sola döndün, sağa baktın;
baktın ki yine kalakaldın,
gerçekliktesin elinde bir tırpan var.