Bu hayattan yalnızca geçiyorsun unutma! Tüm yolculuk ölüme doğru. Hayat dediğin, sonunda ne olacağını bildiğimiz bir varoluş. Herkes kendi yolunun kahramanı, kimse ne kadar süreceğini bilmiyor. Bildiğimiz tek gerçek, geçen her saatin bizi sona biraz daha yaklaştırdığı. Öyleyse neden bu öfke, bu acı, bu kin, bunca savaş? Nelere sahip olma yarışı içindesin? Ardında bırakıp gideceğin onca şey için mi ömrünü harcıyorsun? Burada var olduğun o belirli zamanı ne için kullanıyorsun? Hiç bitmeyecekmiş gibi yaşadığın bu hayatın belki de son anındasın!
Bildiğimiz tüm dinlerde bizi bekleyen son hep aynı, bütün öğretiler, kadim bilgiler…İnançlarımız farklı, doğrularımız farklı ama hayata dair bildiğimiz tek şey var, ölüm! Sonun ne olacağına dair elimizdeki tek kanıt bu. Sonrası, insanı iyi hissettiren hikayelere inandığımız, kendimiz için bir temenni. Cennet ve cehennemin ilahi adaleti ile rahatlamak mesela… Ya da yeniden defalarca bedenlenip yaşamı farklı duygularda deneyimlemek… Bir ruhun öte alemlerde sonsuz bir varlığın parçası olduğuna inanmak belki de… bunların hepsi insanın kendini rahatlatmak için inandığı düşünceler. Gerçeğin ne olduğunu kimse bilmiyor. Herkes kendi mantık çerçevesinden bakıp, yalnızca gerçek olmasını umut ediyor. Bilinmezliğin korkusuna kılıf uyduruyoruz belki de kim bilir. Bildiklerimize göre değil de bilinmezliğe göre yaşıyoruz hayatı! Oysa bildiğimiz tek gerçek, hayatımızın bir gün son bulacağı. Zaman dediğin, seni oraya götüren bir hatırlatıcı… Tik tak, tik tak!