Bunca kalabalığın içinde yutkunduğunu duyar mı insan
Sıvası dökülmüş duvar kadar yıkık duygular
Gözler gri tozlu dumanlı bakar.
Paslı demirler ortalıklara saçılmış yüreklere batar
Garip bakar çaresiz bedenler savunmasız ve çıplak
Çaresizlik kanlı…
Dışa akamayan gözyaşları
Korkuya hapsolmuş her tarafı saran acı…
Bu gözler benim mi? Gördüklerim gerçek mi?
Gözyaşlarım niye yalnız?
Hava soğuk mu? Bağrım niye ayaz?
Ayaklarım niye çıplak?
Yüreğim yangın yeri uyuma kalk…
Yabancıdır sana sarılmış battaniye
Kullanmaya kıyamadığın eşyaların nerde?
Enkaz altında aranan canlar
Gökyüzü yeryüzü karışık tepetaklak
Şaşkınlık korkuya teslim kim ne arar?
Kulaklar ahh o kulaklar
Kendi kalp atışını duymak istemeyen kulaklar
Derinlerde bağıran bir ses mi var?
Yankılanır ortalık sessizliğin en dibine
Gönlüne vuran derin acı, feryatlar içinde…
Yıkılan duvarların sesi yükseliyor arşa
Mabedim darmadağın, boşa çıktı anılar boşa…
Öncesinde yanan lambalar
Sabah dört on yedi karanlığa gömüldü sokaklar.
Öncesinde rüyalara sıralanan umutlar
Saat dört on yediyi geçtiğinde bitikti duygular.
Çığlıklar karıştı geceye, alınan nefesler gri
Bu bir başlangıcın fragmanı
Bu bir sona atılan imzanın kanlı yazılışı.
Karanlığa umut teslim mi? Kimler teslim olmuştu?
Çaresiz yer üstü çaresiz yer altı
Sanki öncesinde hiç yaşanmamış gibiydi
Acı niye vardı nasıl dolaşmıştı her ili…
Bir kapı açılmıştı gökyüzünde
Meğer ruhlar aleminde düğün varmış bu gece…
Hatay Antakya yerle bir
Doğu yasta… Dünya ayakta…
Bugün tek yürek kana bulandı bu topraklarda.
Arşa çıktı tek yürek edilen dualar
Hüzün savruldu, toza dumana boğuldu bulutlar.
Bulutlar gri, yüzüm gri, nefesim gri, yürekler gri
Ölümün rengi bundan böyle hep gri…