Karanlık odamda eski, yırtık kanepenin kenarına oturdum. Yıllardır beynimi kemiren düşünceler nefes
aldırmıyordu artık. İçimdekileri ne anlatabiliyor ne de ağlayabiliyordum. Pencereye yansıyan
görüntüme bakmaya korkuyordum. Gördüğüm bu surata ne olmuştu ki ? Gözleri çukurlaşmış, derin
çizgilerle yaşlanmıştı. Yüzünde ifadeden yoksun bu kişi de kimdi böyle? Sanki uzun yıllar olmuştu
onu görmeyeli, oturup dertleşmeyeli. Koşuşturup durmuştum ne çok hiç uğruna. Bu hayatta yalnızca
sevilmek istemiştim, diğer her şey anlamsızcasına . Ama ne yazık ki ben sevgimi verdikçe , onlar sen
sevmeyi bilmezsin dediler. Oysaki dertleriyle dert edinmiş, derman bulmak için kendimi feda
etmiştim. Ben onları dinlemek istedikçe sen bizi anlayamazsın dediler. Oysa her gece yüzleri gülsün,
hüzünleri dinsin diye dua etmiştim.
Peki şimdi niye böyle olmuştu? Boşluk içinde yapayalnız kalmıştım. Neredeydi ruhumu adadığım o
insanlar. Neredeydi ömrümü heba ettiğim o hayatlar. Artık ne bir hatırımı soran vardı ne de bir kapımı
çalan. Ağır geliyordu bu sessizlik, duvarlar bile küsmüştü bana . Kime ne yapmıştım ki cezası bu
kadar can alıcıydı. Oysa ben ne çok severdim gökyüzünü. Rengarenk çiçekler arasında uçuşan
kelebekleri. Onlar şimdi neredeler? Neden göremez olmuştum? En çokta o huzur dolu mevsimi,
parlayan Güneşi.