Okula gitmek istemezdim.
Görünüşümden ses tonuma, yürüyüşümden konuşma tarzıma kadar göz hapsindeydim.
Başlarda yaşıtlarımın sataşmalarını duymazdan geldim. Muhatap olmamak sorunu çözmeyince -açıkçası bu tutum onları pek eğlendiriyordu- gülümsemeye başladım. Aşağılayıcı sözlerinizi duyuyorum ve söyledikleriniz beni üzmüyor…
Saldırı kesilmedi.
Karşılık verdim, yabanıl bir güdüyle çembere aldılar, ağlatana kadar itip kaktılar.
Önceki gün suluğumu sonraki gün okul yeleğimi çöp kutusundan çıkardım. Kimin yaptığını biliyordum ama bir türlü söyleyemedim. Bazen göz göze geliyorduk onunla. Tehditkar bakışlarla boyun kesme işareti yapıyordu bana. Korkuyordum ondan. Hiç kimse yaşadığım kötü hislerin nedenini öğrenmesin diye suratımı bile asmıyordum. Çantamı da o kesti, anneme yanlışlıkla oldu dedim. Bir gün sıra arkadaşıma heyecanla babamın aldığı kuş tüylü kalemden bahsettim. Neden okula getirmediğimi sordu. Sustum. O, korkunçtu. Ertesi gün kalem kutusundan harçlığımı çaldı. Kalemim tüylerini dökmüştü… Çok açtım, öğretmene para getirmeyi unuttuğumu söyledim üzülerek. Yiyecek birşeyler aldı bana gizliden.
Seneler geçti üzerinden.
Tesadüfen televizyonda gördüm onu. Her zamanki gibi dehşete kapıldım, çenem kitlendi, avuçlarımı sıktım, gözlerimden yaşlar döküldü.
Ailelerin ve öğretmenlerin akran zorbalığına karşı çocukları iyi gözlemlemeleri, zorbaya karşı verilen gizli vücut sinyallerine duyarlı olmaları gerektiğini belirten bir konuşma yapıyordu, uzman…
Çocuğum girdi odaya.
Panikle televizyonu kapattım.
SON