‘Bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için teşekkür ederim!’ Böyle başlardı hatıra defterlerine yazdığımız satırlar. Kalbi temiz arkadaşlarımız için kalbimizden güzel sözler yazardık o süslü sayfalara. Sonra, anılarımızı yazmaya başladık özel defterlerimize. Bir sürü temiz sayfa ayırdık kendimize. Zamanın ruhunu sakladık satırlarda. Başımızdan geçenleri, yaşadığımız güzellikleri, çektiğimiz acıları kullandık cümle içinde. Kelimeler, kalbimizin göz yaşları gibi aktı kalem ucuna. Bazen dağıldı içimizdeki keder, bazen dipsiz bir kuyu gibi çekti bizi içine. Yazdıkça rahatladık, yazdıkça ağladık. Belki de hiç kimse kabul etmezdi içimizde biriken irini üzerine akıtmamızı. Sarf ettiğimiz aynı cümleyi tekrar tekrar çekinmeden bağrına basmazdı hiç kimse. Sadık dosttan da öte bir özgürlük sundu bize o beyaz sayfalar; yargılamadan içine alıp sakladı içimizdeki gizleri. Var olduğunu sandıklarıma zor geldi sessiz karanlığım. Acıyı paylaşacak kadar yürek bağımız yoktu, kan bağı ile hayata tutunduklarımla. İstediğin kadar bağla, yetmiyordu işte o kan bizi yan yana tutmaya! Yani; beyaz bir sayfa kadar rahatlatmadı içimi, kalbi temiz sandığım sevdiklerim!