90’lar deyince akan sular duruyor birçoğumuz için. Zihnimizde döneme ait şarkılar dönüyor hemen. Ne mutlu bana ki onlardan biriyim! İlk yarısı çocukluğum, ikinci yarısı ilk gençliğime denk gelir. Artık, ‘eskiler mi güzeldi eskiden mi güzeldik’ tartışılır belki ama tüm güzel zamanların son bölümü olduğu bir gerçektir. Analog ve manuel uygulamalar bizi yavaş yavaş terk ederken, dijital de bir hızla hayatımıza giriş yapıyordu. Eski zamanlara ait ne varsa, son kullanıcıları 90’lar çocukları oldu. Her dönemin kendine has getirdikleri ile gelişen hayatlarımızda 90’lar; yirminci yüzyılın vedasıydı. Yeni bir yüzyıla girerken her şey gibi bizler de hızla değişiyorduk.
Sokakta ip atladık, mendil kaptık, yakan topla vurulduk… Yerden yüksek olmak bile eğlenceliydi. Çelik çomaklar, beş taşlar, misketler zihnimizin tozlu raflarına kaldırılmamıştı. Telefon kulübesinde sıra bekleyip jetonları da yuvarladık, yazdığımız mektuplara posta pulu da yapıştırdık. Otuz altı pozluk filmleri özel anlara sakladık. Çünkü her anı kayıt altına almak gibi yarışımız yoktu! Bir buluşmada, bir gezide, dost meclisinde sesimize kulak verdik. Ânı onlarca kareyle değil de yaşayarak paylaştık! Özenle liste hazırlayıp doldurduğumuz karışık kasetleri sevdiklerimize hediye ederken şarkılarla kendimizi anlattık. Sevdik Sevdalandık…Aşklar da masumdu hepimiz gibi… Her şeye bir anda ulaşmak ne büyük kolaylık ama ne değersiz… radyoda sevdiğimiz şarkıya denk gelmenin mutluluğuna paha biçilemezdi mesela. Hayran olduğumuz şarkıcıların kasetleri için harçlıklarımızı biriktirir, posterleri duvarlarımıza asarken, gençlik dergilerini okumanın keyfini çıkardık. Ev telefonları iletişim lüksünü yaşatırken, internet kafeler ışık hızıyla girdi hayatımıza. Aynı hızla etkisinin sönmesi de çok sürmedi. Cep telefonları, milenyuma birkaç adım kala ellerimize düşmüştü. Mektupların yerini kısa mesaj, kasetlerin yerini mp3 çalar almıştı bile. Çok değil birkaç yıl sonra, içinde dünyayı barındıran ışıklı ekran avuçlarımızdaydı artık. Her bilgiye tek tıkla erişmek kolaylıkken aynı zamanda birçok şey değersizleşmişti. Şanslı mıydık? Kesinlikle evet! Bir çağ kapanırken başka bir çağın gelişine şahit olduk. Teknolojinin adım adım hayatlarımızı nasıl dönüştürdüğünü yaşadık. Oyunlarımızı, şarkılarımızı, fotoğraflarımızı, elimizde olan ne varsa, kendi küçük ama hafızası epey geniş kartlara sığdırdık…
Elbette 90’ların en güzel yanlarından biri, Türk Pop müziğine damga vurmuş birçok sanatçının da o dönemde çıkmış ve en güzel şarkılarını o dönemde söylemiş olmaları. Hayatımıza gösterişsiz, anlamlı ve özenli bir şekilde girdiler. Yaşadığımız her güzelliğe, bazen de acıya eşlik eden o şarkılara anılarımızı yükledik. Gençliğimizi, çocukluğumuzu… O yüzden, 90’lar pop şarkıları denilince zamanda yolculuk olur kimimize… Tarkan, her kaseti ile devleşirken Kış Güneşi ile ortalığı kavurdu. Yaşar, Divane ile hayatımıza öyle bir girdi ki bütün kumrallar nasibini almıştı. Ah Sezen! Yıllarca bize en güzel şarkıları ve sesleri armağan eden kadın… uzun bir süre onda Tutuklu kaldık! ‘Anla beni yaz aşkım’ diye hangimiz haykırmadık Ege ile birlikte. Rengin, Aldatıldık diye öyle bir söyledi ki hâlâ dilimizde. ‘Mirkelam gerçekten bir gecede mi ünlü oldu?’ diye soruyorlar bazen. Evet! hem de koşarak…Daha ne şarkılar ne anılar, anlatsam sayfalar uzar. Hepsine benden selam! Adı Bende Saklı olan bütün aşklarıma da…
Parliament pazar gecesi sinemasının açılış müziği All My Life şarkısı ruhumuza işledi daha çocukken. Sözlerini o zamanlar anlamasak da bizi alıp diyar diyar uzaklara götürdü. Güzel filmler seyrettik, gelecek için güzel hayaller kurduk. Her denk gelişimizde izledik Demi Moore‘lu Hayalet’i; Özel Bir Kadın Julia Roberts’ı; her filminde hayranlıkla izledik sevimli Meg Ryan’ı. Hayallerimize son noktayı koyup da bizi bir üst seviyeye çıkaran ise Matrix filmi olmuştu. Hadi bakalım! İçerdeyim… Severek izlediğimiz yerli diziler hep aile temalıydı. Bir mahallede sevgi bağları ile oluşan birlik ve beraberliğin gücüne özendiren, izlerken insanı iyi hissettiren… Mafyalar ve aşiretler henüz gündemimize oturmamıştı.
Her şey mükemmel değildi elbette. Toplum sorunları hepimizi etkilerdi. Belki maddi açıdan lüks içinde yaşamıyordu çoğumuz ama sahip olduğumuz değerler en büyük lükstü. Fakat bugünlere nazaran hayatın ruhu insanı daha çok sarardı. Birlik olduğumuza dair inancımız vardı. Yarına umutla bakardık. İnsanlar arasında kutuplaşma yaygınlaşmamış, hoşgörü ve nezaketin önemli sayıldığı son demlerdi. Cahillik ve kötülük cesarete bürünmemiş, had bilmezlik özgüven sayılmamıştı. Nostalji; geçmiş güzel günlere duyulan özlem, bizi çok erken yakaladı.
Samimiyet devri kapanırken, değişime ayak uydurmaya çalışan, arada kalmış bir nesil olarak bir yanımız 90’larda kaldı. Yine de yıkılmadık ayaktayız!