14 Mart Tıp Bayramı… Adı bayram ama sağlık çalışanları için bir kutlama gününden çok, haklarını savunma günü haline geldi. Çünkü sağlıkçılar artık yalnızca hastalıklarla değil, şiddetle, düşük ücretlerle, ağır çalışma koşullarıyla ve liyakatsiz yönetim anlayışıyla da mücadele ediyor.
Yarın birçok sağlık çalışanı iş bırakıyor. Talepleri belli: Daha iyi çalışma koşulları, sağlıkta şiddetin önlenmesi, özlük haklarının iyileştirilmesi ve nitelikli bir sağlık sistemi. Peki, bu talepler gerçekten karşılanıyor mu? Yoksa her yıl 14 Mart’ta aynı sorunları konuşup, 15 Mart’ta her şey eskiye mi dönüyor?
Sağlıkta şiddet, bu mücadelenin en acı tarafı. Doktorlar, hemşireler, sağlık teknisyenleri her gün fiziksel ya da sözlü saldırıya uğruyor. “Beni bekletti”, “İstediğim ilacı yazmadı” diyerek sağlık çalışanlarına saldıran bir zihniyetle karşı karşıyayız. TTB’nin vurguladığı gibi, caydırıcı bir sağlıkta şiddet yasası artık ertelenemez.
Diğer yandan sağlık sisteminin işleyişi de büyük bir sorun. Performansa dayalı sistem, hastaları “müşteri” gören anlayış ve liyakatten uzak yönetim modeli, hem sağlık çalışanlarını hem de hastaları mağdur ediyor. Genel Sağlık-İş’in de dile getirdiği gibi, kamucu ve halk odaklı bir sağlık sistemine geri dönmek şart.
Yarın iş bırakacak olan sağlıkçılar yalnızca kendi hakları için değil, toplumun sağlığı için de ses yükseltiyor. Çünkü mutsuz, tükenmiş ve güvencesiz sağlık çalışanlarıyla iyi bir sağlık hizmeti vermek mümkün değil. O yüzden 14 Mart’ı gerçek bir bayrama çevirmek istiyorsak, sağlık emekçilerinin sesine kulak vermek zorundayız.