Ey yürek, neydi seni ezen, hangi yük böylesine ağır?
Hangi sözle kanadı ruhun, hangi yara hâlâ sızlar?
Hangi umut düşerken kırıldı, hangi dua yetim kaldı?
Kimdi sana bu kadar uzak, kimdi seni böyle unutan?
Ey ruh, hangi rüzgâr savurdu seni, hangi denizde kayboldun?
Hangi limana yanaşsan dalgalar seni geri kovdu?
Hangi geceyi sabah ettin de, gün bir türlü doğmadı?
Hangi düş yarım kaldı, hangi masal zamansız bitti?
Ey insan, söyle, neydi sustuğun, neydi anlatamadığın?
Bir köşede açlıktan titreyen mi,
Yoksa sofralarda harcanan nimetler mi?
Biri çöpten ekmek ararken, diğeri altın tabakta ziyafet çekerken,
Bu mudur adalet, bu mudur hak, bu mudur insanlık?
Ey dünya, sen değil miydin bereketle dolu?
Toprak, koynuna düşen tohumu bağrına basmaz mıydı?
Ne oldu sana, kim çaldı rengini, kim kuruttu damarlarındaki suyu?
Denizler neden bu kadar suskun, dağlar neden bu kadar solgun?
Ey adalet, ne zaman şaştı terazinin kantarı?
Birine altın yollar döşenirken, diğerine neden taşlı patikalar?
Birinin sesi göklere yükselirken, diğerinin feryadı neden duyulmaz?
Birine zincir, birine özgürlük, birine zindan, birine saray…
Bu mu senin hükmün, bu mu tartının adil tarafı?
Ey gece, ne saklıyorsun içinde, hangi feryatlar yankılanıyor?
Hangi anne aç çocuğuna masallar anlatıyor?
Hangi genç hayallerini mezara gömdü?
Hangi çocuk, hangi kurşuna isim oldu?
Hangi sokak, hangi ayak izlerini silip süpürdü?
Ey zaman, neden kimine lütuf, kimine zillet?
Birine yıllar bahşederken, diğerine neden saniyeleri bile çok gördün?
Birini kahkahalarla yaşatırken, diğerine neden hıçkırıkları bıraktın?
Biri her gün yeni bir sabaha uyanırken, diğeri neden karanlığa mahkûm?
Ey dünya, ey insan, ey adalet!
Kırılacak mı bir gün bu zincirler?
Bozulacak mı mühür, değişecek mi yazı?
Uyandıracak mı bizi bir gün güneş,
Yoksa karanlık mı bizim alın yazımız?
Ey yürek, susma, anlat!
Ey insan, bak, gör, anla!
Ey dünya, dön de bir sor kendine:
Hangi el masum, hangi yüz suçlu?
Hangi adalet adil, hangi yalan doğru?