Saat 8.30
Güneş hafiften tepeye yükselmiş. Yatağın yanındaki pencereden gökyüzü pırıl pırıl. Yataktan kalkmadan sosyal medyadan (Ben kısaca somed diyorum) arkadaş gruplarıma bir günaydın diyeyim. Lise grubu, üniversite grubu, iş grubu, mahalle grubu…
Aa o ne arama motoru haberleri. Parlak bir resim. Ünlü şarkıcı O Z magazin kameralarına evli sevgilisi D.D.. ile zıkkımlan restorantta yakalandı. Haberi okuyorum. Bak sen! Sevgilisi kim acaba? Kıyafeti de çok güzelmiş. Çantası hangi marka acaba Buna sonra dönerim. Altında başka bir haber. Geçen yıl projesi “Bilimsel Projeleri Atlatma Kurulu ” tarafından geri çevrilen F..H.. Belçika’dan proje bursu kazandı. Önemsiz haber! Bunu geçiyorum! Oradan Facetık” a geçiyorum. Hepimiz bir portaldayız zaten. İnsan evinde gibi, hiç yabancılık çekmiyor. Selahattin eniştem pijamalı rakılı resmini koymuş. Çekinecek bir şey yok yani. Yok artık daha neler. Annemin mahallesinden Feriha teyze yaptığı keki koymuş. Kekin arkasında kendi resmi. Ağzı kulaklarında fiyonk olmuş. Biz üniversiteye giderken elimizdeki Rus Edebiyatı romanlarını görüp “Ne anlıyorsunuz bu tuğla gibi kitaplardan anarşik mi olceksiniz başımıza, gidin ananıza yardım edin.” derdi bu kadın. Bilmem kaç milyon beğeni, üstelik yaptığı keke un reklamı bile almış. Haklıymış kadın. Sanki üniversite mezunlarının keki daha mı çok kabarıyor. İktisat doktorası yapan arkadaşım hala iş arıyor. Ay bir kahvaltı edip geleyim. Sonra devam ederim. Facetık kaçmıyor ya.
Saat10.30
Bu saat bazı akrabalarımın kahvelerini içip işlere başlamadan önce somedde gezinme saati. Kim, kiminle, nerede, ne yedi, ne içti, ne giydi, en önemlisi de, ne dedi? Yengemle konuştuk geçenlerde. “Telefonla zor oluyor. Hem çok zaman alıyor. Facetık’ ta beş dakikada hepsini görüyorum. ” dedi. Aman yarabbi! Herkes mi filozof, herkes mi her şeyi biliyor? Ben ne kadar cahil kalmışım. Herkesin bir başkasına verecek akılları, her konuya dair fikirleri var. Bu akıllar dağıtılırken ben neredeydim acaba. Başarılı olmanın on adımı; altında başarılı olmuş ünlü kişi fotoları; ünlü şefler kadar iyi yemek yapmanın sırları; altında profesyonel fotoğrafçılar tarafından çekilmiş nefis yemek fotoları; yirmi bir günde dört kilo verin; onun altında da mini etek giymiş manken gibi kadınlar, öncesi ve sonrası… Bütün bunlar bu kadar kolaysa ben niye yapamıyorum? Geri zekalı mıyım? Dört kilo veremiyorum bir kahve molası vereyim en iyisi.
Saat 14.30
Kahvemi yaparken iş yerinden çok da sevmediğim bir arkadaşım arıyor. Biraz hal hatır sohbeti ediyoruz. Heyecanı telefondan hissediliyor. Yalnız, o heyecan bende yok. İnternette yeni keşfettiği bir butikten bahsediyor. Kendisi de oradan bir şeyler satın almış. Aklınca bana hava atası var. Bir taşla iki kuş vuracak. Sanki ağzının suları telefonumdan elime damlayacakmış gibi hissediyorum. Biraz daha konuşup telefonu kapatıyoruz. Hem ona gıcık oluyorum hem de bahsettiği butiğe bakmaktan kendimi alamıyorum. Bulaşıcı bu somed. Saat 16.50 olmuş. Beş çayı içmezsem bir şeyler eksik kalır. İşlere sonra başlarım.
Saat18.15
Hiii! Ay saat altı olmuş ya. Ben ne zaman yemek yapacağım. Ne zaman bu kadar oyalandım. Alışveriş de yapmam lazım. Bari şu çamaşırları makinaya atabilseydim. Küçük kız mavi pantolonunu ütüleme mi istemişti. Daha dünkü çamaşırları ütüleyemedim. Yeni aldığım gömleğin bir kolu kısa çıkmıştı. Onu da değiştirmeye gidemedim. İçime daral geldi. Zaman su gibi geçiyor. Çok işim var. Hiçbir şeye zaman yetiştiremiyorum. En iyisi yarın sekiz buçukta erkenden kalkıp geçeyim işlerin başına. İnternet bunları da yapar mı acaba?