“İnanmak istiyorum, inanmak istiyorum Tanrıma!”
İnledi adam, azap içinde, parmaklarını yarım halka yaparak inledi, kilitleyerek parmaklarını hareketsiz boşluğa.
Ve gökten indi beşinci bab-bir melek karanlık lahiti açtı,
“Uyuyorsunuz ey günahkârlar, uyanın! Kalbinizde uyuyan âdemi çıkarın!”
Beşinci bab: Azrail başında bir yengeçle lahiti kapattı. Antik Yunandan bir böcek Ramses’i buldu, tahta kapanlara sıkıştırdı, aceleyle dönüştü böcek, toprağa düştü uzuvları.
Boğucu sessizlikten sonra… Gökyüzünden inen uçurtmalar…
Lapa Lapa yağan renklerin izdüşümü, kırmızı-ela gözler çakmak,
Baş aşağı bakan cüzamlı gibi sargılarla bezendi hasta, tahta kayıklarla taşıdılar adamı, antik bir heykeli andıran.
Babamı(adamı) besledim omzumda, pul pul dökülen kollarında klor ve alkol, çocukluğumun oyuncakları, bir çay bardağı elimizde dudağımızda küller söyleşiyoruz mavi bir balkonda.
Ellerim mezar kazıyıcısı, başlar gördüm başlar, topraktan bene bakan, özgür kaldı çığlıklar,
Yağmur yağıyor-yaralı avuç içlerim, tarihten bilmem ne kuzguni kürküm sırtımda avlıyorum birkaç serseriyi, sallanan zincir mahallenin en azılı esmeri.
Ters düşen kılcal damar bir kürek mahkûmu taşları taşıyan ben, sokak fenercisi,
Ve gökten indi sekizinci bab: Bir mezar taşına okudum Kuzuların sessizliğini…
Yassı deri ürkek saç, gözaltı, kelepçeler, totem: kırmızı morfin.
Alacakaranlık…
Çarmıha dikilen putperestim belli, bütüncül tutku dua kitapları: Eteğime döküldü babamın yaşları, bir çocuğun saçlarıyım tespihlerle bezeli,
İnanmak istiyorum, inanmak istiyorum diyen adam, yani ben, yani babam, önce ağzını kilitledi sımsıkı kalbini.
Arkamızda durdu gölgeler alabora bir kent: İnleyen ıslıklar, coşkuyla salınan üveyikler,
Frekans, karbondan gövde metalik saatten kumaş üstümüzden damlayan,
Basıyor bağrına beni zaman kutsuyor.
Ve asıyor ruhumu gecenin boynuna…