Kendi kurtuluş savaşımın üçüncü ayına uyandım. Kemiklerim kırılacak gibi. Kafamın içi bomboş… Sarhoşlar gibiyim.
Bundan beş yıl evvel başladım uyuşturucuya. Öyle arkadaş kurbanı falan da değilim. Kendim bile isteye başladım bu illete. O zamanlar üniversitedeydim. Edebiyat gibi güzel bir bölümde okuyordum. Ev arkadaşım bağımlıydı. Her akşam çekmeden uyuyamazdı. Başlarda ondan nefret ederdim. Zamanla merak etmeye başladım. Ev arkadaşım başlamam konusunda beni sürekli uyarıyordu. Bir gece o uyurken zulasını buldum. Burnumdan iki üç nefes çektim. Çeker çekmez etraf birbirine girdi. Sonra siyah beyaz görünen ne varsa renklendi. Kendimi gökyüzünde bir balonda seyahat ederken görüyordum. Bulutlar bana o kadar yakındılar, dokunsam avuçlarıma doluvereceklermiş gibi.
Vücudum bu yabancıya uyum sağlamaya çalışıyordu. Elerim titriyor, ayaklarım tutmuyor, kalbim yerinden çıkarcasına çarpıyordu. Ne yalan söyleyeyim çok korktum. Ölüyorum zannettim. Ama hemen öyle ölemiyordu insan. Hele bu illet süründürüyor, pejmürdeye döndürüyordu adamı.
O gece öylece uyuyakalmışım. Kalktığımda saat 14.00 ‘ü gösteriyordu. Sabah derslerinin hepsini kaçırmıştım.
Başım balyoz gibi ağır, gözlerim yuvalarından çıkmış, saç baş alabildiğine dağınık halde yatakta debelendim. Bir saat sonra kendime gelebildim. Sıcak bir kahvenin arından güzel bir kahvaltı iyi gitti. O sabah koca bir kavanoz, reçeli iç ettim. Sonradan öğrendiğime göre bağımlılar çok tatlı tüketirmiş. Oysa ben bağımlı değildim.
O gece arkadaşım eve gelmedi. Erkek arkadaşıyla damardan çekip sızmıştı. Bunu sonra öğrenecektim.
İlk kullanmamın ardından tam bir ay geçti. O gece arkadaşım elinde torba torba uyuşturucu getirdi. Yoksunluk çekmemek için paketleri kuytu köşelere zulaladı. Zulalarının yerini adımı bilir gibi biliyordum.
İçicilik maceramı hiç sonlandırmaya niyetim yoktu. O gece ve diğer geceler kızın zulalarını patlatıp kafayı buldum.
Ertesi sabah derse gidebiliyor, dersleri can kulağıyla dinliyordum. Gece geç saatlere kadar da çalışıyordum. Kendi kendime ‘’ben bağımlı değilim.’’ Diyerek kandırıyordum.
Bir zaman geldi. Arkadaşımın zulası tükendi. Kendisi benim aldığımdan bir haberdi. Zavallıcık hepsini içenin kendisi olduğunu zannediyordu.
Yaptığım iğrençlikti. Ama ahlaklı takılacak zaman değildi. Canım inanılmaz derecede mal istiyordu.
Dayanamayıp durumu arkadaşıma anlattım. Hiç şaşırmış gibi davranmadı. Bir müddet sustuktan sonra yüzüme bakıp:
-Böyle olacağını biliyordum. Kızım sana kaç kere söyledim. Ne bok yemeye başladın ki. Bak bana. Acınacak halde perişanım. Hiç mi benden ders almadın. Parayı nereden bulacaksın. Bu meret öyle ucuz bir şey değil. Erkek arkadaşım bu gün parayı kesse tekinsiz yollara düşmem işten bile değil. Bu illet öyle bir yapışıyor ki insana onsuz yaşayamaz oluyorsun.
Şimdi bir de sen çıktın başıma. Allah’ın belası.
Çekip kapıyı çıktı.
Söyledikleri umurumda bile değildi. Benim tek derdim bir nefes beyaz çekebilmekti.
Ertesi sabah mal bulabilme derdine düştüm. Ne de olsa arkadaşımı kızdırmıştım. Ondan yardım almam imkânsızdı. Ama bir yolunu buldum.
Sınıfta birkaç içici daha vardı. Durumu onlara anlattım. Onlar benim de bu kervana katılmamdan çok memnun oldular.
Malı nereden alacağımı, nerelerde saklayacağımı, ne kadar para gerekeceğimi, dozunun nasıl ayarlanacağımı en ince ayrıntısına kadar öğrendim.
Bu gün ilk defa bir torbacıyla karşılaşacaktım. Heyecanlıydım. Adamın verdiği adresin karşısındaki parka oturdum. Camdan beni gören adam bir el işaretiyle beni yukarı çağırdı. Merdivenleri koşarak tırmandım. Beni kapıda karşılayan çiçek bozuğu suratlı adamın elindeki mala uzandım. Adam elini çekip parayı istedi. Şaşırmış gibi yapıp parayı adama uzattım. Adam bana malı verdi. Ben topuk…
Bu alış verişler yıllarca sürdü. Bu süreçte derslerimin hemen hemen hepsinden çaktım. Ailemi ‘’bölümüm zor ne yapayım.’’ Diyerek kandırıyordum.
Tabi bu böyle sürüp gidemezdi.
Zaman içinde çok kilo kaybettim. Gözlerimin altı mosmordu. Dudaklarım kırmızıdan siyaha çalmış, göz bebeklerimin feri sönmüştü.
Babam hemen durumu çaktı. Ben de artık saklamak istemiyordum. Tüm yaşadıklarımı onlara anlattım.
Başta epey kızdılar. Annem geceler boyu ağladı. Babam öfke krizlerine girdi. Aile adeta çökmüş, darma duman olmuştu.
Hiç vakit kaybetmeden beni AMATEM’e yatırdılar. İlk iki gün yoksunluk çekmedim. Hem yatıştırıcı ilaçlarda veriyorlardı. Bu bende çabuk kurtulacağım izlenimi yarattı. Fakat pabuç pahalıydı.
Üç gün sonra krizler başladı. Ağzım kudurmuş bir köpeğin ağzı gibi köpürüyor, ardından çöl toprağı gibi kuruyordu. İçtiğim sular bana mısın demiyor, susadıkça susuyordum.
Bununla kalsa iyi… Zaman içinde felçli hastalar gibi yataktan kalkamıyor, kafama balyoz darbeleri iniyormuş gibi acı çekiyordum. Bu ruhsal bir işkenceden öte fiziksel bir işkenceye dönüştü. Acılara dayanamıyordum artık. Doktorun verdiği yatıştırıcılar da kar etmez olmuştu.
Bir gece oradan kaçmaya çalıştım. Sıkı güvenlikli bu yerden fareler bile firar edemezdi.
Bu kaçış denemem bana pahalıya patladı. Doktorlar, hemşire ve hasta bakıcıların göz hapsindeydim. Benimle ilgili güvenlik önlemleri arttırıldı. Resmen boku yemiştim.
Her gün serumlar, yatıştırıcılar, vitaminler derken epey kendimi topladım. Artık düzgün düşünebiliyordum.
Bu satırları yazdığımda hala tedavi oluyorum. Bu bağımlılık hiç birine benzemiyor. Bence en kötüsü bu…
Buradan çıktıktan sonra derslerime devam edeceğim. Hayatıma güzel bir yön çizeceğim. Belki evlenirim. Hem çocukta yaparım.
Umutluyum.