Sabah, kapının zil sesiyle uyandı. Postacı elindeki resmi zarfı uzattı, sadece imzasını alıp gitti. Doğduğu
şehir ile nüfus kağıdında adı yazmasa, başka hiç bağlantıları kalmamıştı ki, memleketlerinden gelen
zarf kimden olabilirdi? Ne yazıyordu? Elleri titreyerek açtı ve iki kez okudu. Rahmetli babasından
kalan arsaların istimlak işlemleri için acilen gitmesi gerekiyordu. Oradan ayrıldıklarında 5-6
yaşlarındaydı hayal meyal hatırlardı oraları. Ani kararla babası ve ablaları bir günde toplanıp terk
etmişlerdi memleketlerini. Bir daha hiç geri dönmediler. Nigar ne zaman bir şey sorsa derin bir
sessizlik olurdu. Konuşmak istemezlerdi geçmişi.
Ayrıldıkları şehre yalnız nasıl gidecekti? Keşke hayatta kalan bir kardeşi, yakını olsaydı. Orada nelerle
karşılaşacaktı? Birkaç gün sonra sabah gidip akşam dönmek üzere biletini aldı. Uçakta yolculuk
boyunca çoğunlukla tedirgin, sabırsız bazen de derin derin dalıp babasını, kardeşlerini düşündü. Ne
olmuştu da geçmişlerini silecek kadar kızmışlardı herkes e ve her şeye.
Uçaktan indi, bindiği taksideki tedirgin halinden şöför arada dikiz aynasından bakıp, ilk kez mi
geliyorsunuz? Yakınlarınız mı var? Dedikçe Yok iş için,ilk kez geliyorum deyip kesti. Ama taksiden inip
şehir merkezinde her gördüğü kişide onu tanıyıp yargılıyor diye düşünüp kendince kuruntular yaptı.
Veraset işlemleri için kendisiyle ilgilenen memure mesleğinde yeni olduğu her hareketinden belli
işlerini eksiksiz ve bir an evvel hevesle yapmaktan başka hiçbir şeyle ilgilenmiyordu. Biraz rahatlamıştı
ki. Müdür beyin imzası için odasına girdiği anda önündeki evraklara bakarak sanki bir suç işlemiş gibi,
bugüne kadar nerelerdesiniz? Zaten bugün işleriniz bitmez, yarın sabah gelin, diyen müdür karşısında
başından aşağı kaynar sular indi.
İçinde minik bir kuş kanat çırpıp yüreğinden midesine, oradan ellerine ve ayaklarına zıplayıp tüm
vücudunu titretiyordu. Geri geri odadan çıktı.
Kimseyi tanımıyordu ki, ne yapacağını bilemedi. Belli ki ilk kez bir başına otelde kalacaktı mecburdu.
Üstelik geçmişin bilinmezliğin de.
Şehir merkezinde büyük bir otel e çekinerek girip bir oda istedi. Resepsiyon memurunun biraz
bekleteceğim demesi bile tedirginliğini artırdı. Ne diye acele etmiyordu ki sabırsızlanıyordu artık. Kat
görevlisi, soyadını duymuş olacak ki odasına gidene kadar birkaç adımda bir ne diye gittiniz öyle
aniden? Sizden başka kimse kalmadı demek. Bir zamanlar sizden çok söz edilirdi. Tam olarak
hatırlayamıyorum, o zamanlar ben de çok küçüktüm dedikçe, bir an evvel kendini odaya atmak istedi.
Odada sigara içiliyor mu? diye sordu. Görevli biraz alaysı, birazda iç de gör gününü der gibi, bir eliyle
tavandaki aparatları gösterip isterseniz denemeyin birinden köpükler diğerinden tazyikli su fışkırıp, bir
anda köpükle boğulursunuz hanımefendi deyip kapıya doğru yöneldi.
Öyle yorgundu ki öylece yatağa kıvrılıp uyurum zannetti. Fakat bütün kötü düşünceler kafasında
döndükçe uyuması mümkün değildi. Gün aydınlanırken derinden itfaiye ve ambulans sesleri birbirine
karışıyor, yataktan kalkmak istiyor köpükler her yeri kaplamış kımıldayamıyor basmaya çalıştıkça
ayakları kayıyor, avazı çıktığı kadar bağırıyor sesi çıkmıyor. Bir yandan telefon susmadan çalıyordu.
Zorlanarak gözleri açıldı ahizeyi kaldırabildi. Telefondaki uyandırma servisi saat yedi otuz, günaydın
dedi ve kapattı.
Sabaha karşı zorla uykuya dalınca gördüğü kabus telefon sayesinde bitmişti. Birazdan asabi müdürün
imza kabusuna hazır olması gerekiyordu.
Varlığını olıuşturmaya çabalayan bir insan, diğerlerinin tasarımlarından başkası olamıyor, onların tasarımları arasında gidip geliniyor, varoluşun gerçeği bu olsa gerek.
Ortamda kaybolmuşluk duygusu , kısa, öz, yoğun anlatılmış. Çok etkili kutlarım Serapcığım.