Bir uğultu. Ses yok. Sesi bölen sert dudak darbeleri yok. İfadesizlik… Yoğunluğa kurban edilen an’dan ibaret bir yaşam? Katlanılamaz.
İsim vermek: son vermek, sınırlamak. Kelimeleştirmek demek, duyguyu bir tabutun içine koymak… Tabutu taşıyacak güçte mi dudaklar? Bir cesede yüz tutabilir mi duygular? Neden susmuyoruz; insan neden bağırıp çağıracak halde korkuyor susmaktan? Katlanamıyoruz.
Kelimeler, birer kaçış okları – kendimizden! Bir standart sapma. Bir sınıra kalbetmek insanı… Vıcık vıcık sözcüklerden ve asla kaçamadığımız şu kelime fuhuşundan tiksinmemek için sağlam bir mide lazım insana…
Sınırlar çizmeyi öğrenen insanoğlu, önce kelimelerle çizdi kendini. Diğer tüm şeylerden önce bir hayal harikası belirdi lağımsı beyninin derinliklerinde. Kelimeler türedi, sesler yürüdü; duygular baş başa kaldılar öznenin kendisiyle. Ve şey’ler özne’leşti. Şimdi Özne leş, Şey’ler tabut. Homo Modernus: kendi karanlığına katlanamayan insan…
Kelimelerle başladı gün, kelimeler tüketti ömrü. Bir aydınlık belirdi, sonra bir karanlık patladı üstümüze. Kendini yüzüne gözüne bulaştıran bizler, başkalaştık hepten. Bu başkalaşım da kendini kelimelerle yedirdi bir şekilde. Kimine gelişim dendi, kimine travma. Travmalar gelişimdir; depresyon daha güçlü bir atılımın güç toplama membaıdır deme cesaretini gösterebilenler de oldu. Ama insan, en derininde hep bildi neyin ne olduğunu.
Belki de bu yüzdendir – hepimizin en aynında hissettiği o derin huzursuzluk…
Kime gitse hep kendiyle karşılaştı insan. Çünkü kendisini bekleyen yalnızca kelimelerdi. Kendini de kelimeler vasıtasıyla tanımıştı zaten. Kelimeler olmasa bihaberdi kendisinden. Hali haraplardandı. Hali harapları kim bilebilir bundan sonra – ve kimin doruklarından yaratılabilir insan. En derinine nasıl gidebilir tekrar. Ve tekrar eden tekerrürlerin arda kalan aynılığından ibaret değil miydi yaşam? Bilinç özgür bırakılırsa dışarı hangi kelimeleri kusar? Hangi kelimelerden bir başkalaşım yaratabilir ki kendine? Başkalaşım yaratmak zorunda mıydık? Kendimiz kalamaz mıydık? Dünyaya geldiğimiz halimizde ne vardı, neler gördük kendimizde ki kaçmak istedik başkasına? Ve neden kimse son vermiyor bu oyuna, neden bu oyunu sürdürüyor yıllardır. Evet, başkaları kendimizdir; kendimiz, başkaları…
Sartre; cehennem başkalarıdır, der. Yanılmaktadır… Kişinin cehennemi kendisidir. Ve her başka’da kendini gören insanoğlu için en büyük cehennem; cehennemden kaçamayacak olmasını tekrar ve tekrar, defalarca kez tadımlamasıdır.