Kaybettim. Kendimi kaybettim önce. Kim olduğumu, nereden geldiğimi, nereye gittiğimi… Bir aynaya bakar gibi baktım hayata, ama gördüğüm sadece bulanık bir yansımaydı. O yansımanın içindeki kişi ben miydim? Yoksa kaybolup gitmiş biri mi?
Umutlarımı kaybettim sonra. Tutunduğum dallar bir bir kırıldı. Elimde kalan, yalnızca boş bir avuçtu. Bir şeylere inanmak, yeniden yeşermek isterken, içimdeki bahar yerini hiç bitmeyen bir kışa bıraktı. Soğuk ve sessiz. Umutsuzluk, insanın içine çöken kara bir bulut gibi… Ne kadar uzaklaşmaya çalışsam da hep peşimdeydi.
Dostlarımı kaybettim. Bir zamanlar seslerle dolu olan hayatım, şimdi sadece bir sessizlik denizi. Kimse yok yanımda, kimse dinlemiyor kalbimin çırpınışlarını. Oysa dostluk, insanın kendini yeniden bulduğu bir aynaydı. O ayna da kırıldı. Kırık parçaların arasından kendime bakmaya çalışıyorum, ama hiçbir şey net değil.
Huzurumu kaybettim. İçimde bir fırtına dinmek bilmiyor. Sanki sessizlik bile bağırıyor, rüzgarlar bile susmuyor. Nerede bulurum o dinginliği, o sükuneti? Her köşeyi aradım, her yolda kaybettiklerimi toplamak istedim, ama her defasında daha da ağırlaştı valizim.
Ben kaybettim. Belki kendimi bir daha bulamam. Belki o umutlar, o dostluklar, o huzur bir daha dönmez. Ama bir yerlerde, bir kıvılcım var gibi. İçimde kaybolmayan, en dipte saklanan küçücük bir ışık… Belki bu kayboluşun sonunda, o ışık yolumu bulmama yardım eder. Belki yeniden başlamak için önce kaybolmak gerekir.