Kavur, benim hep izlemek istediğim ama izleyemediğim bir eser idi. Eser diyorum çünkü bir sinema filmi ya da belgesel olarak tek bir sözcük ile ifade etmek mümkün değil. Her şeyden biraz var ama hepsinin birleşimi muhteşem. Tam da Ömer Kavur’a yakışacağı gibi. Ne eksik ne fazla…
Her şey ince ince düşünülmüş. En ufak bir ayrıntı atlanmamış. Fotoğraf kareleri öylesine güzel, müzik öylesine uyumlu ki benim gibi cihazdan film izlemeye çalışırken ara ara saran birisi ile tek bir anını kaçırmadan izliyor. Soluksuz bir çırpıda.
Kavur filminin bende uyandırdığı his doğunca temiz hava alsın diye İsviçre’ye gönderilen ve sonrasında İstanbul’da büyükannesi ile büyüyen ama içinde hep yalnızlığı hisseden, şefkat görmeyen bir adamın melankolik yönüne ağır basıyor. Cem Yılmaz öyle iyi öyle dingin seslendirmiş ki susmasın istiyorsunuz.
Film sizi çok içsel bir yolculuğa çıkarıyor. Düşündürüyor. Sorgulatıyor. Kendi olmayı seçen bir usta var karşımızda. Aslında anlıyoruz ki Gizli Yüz’de Anayurt Otelinde, Gece Yolculuğu gibi eserlerinde hep kendisi var. Kendi yaşadıkları…
Kaya Köy ne tanıdık. Ne aşina. Bence zaten yönetmenin en kült filmlerinden olan Gece Yolculuğu birebir sanatçının kendinden izler taşıyor.
Film yormuyor. Sıkmıyor. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Acayip bir kurgusu var. Bence Türk sinemasının dünya normlarında olan oyuncularından Funda Eryiğit sesi ile eseri başka bir boyuta getiriyor. İyi bir eser bu. Çok fazla emeği olan insan var.
Ömer Kavur daha iyi anlatılabilir miydi diye sordum kendime. Bence hayır. Kendisine sorsanız. Bu benim istediğim gibi olmuş derdi, eminim.
Mutsuz bir adam var. Çok tanıdık ama acıma duygusu yaratmıyor. Kendini beslemesi müthiş. Film ya da belgesel bana şu hissi verdi. Birini seviyorsanız bilseniz de bilmeseniz de mutlaka sizinle ortak bir paydası vardır ve bu er ya da geç ortaya çıkar. Siz de izleyin. Yönetmenin sinemasını sevin ya da sevmeyin ama dünya normlarında bir çalışmayı izlemek için. Değer sonuna değer.
Ve teşekkürler Ömer Kavur. Bilmeden geçtiğimiz tüm yollar için.