• Destek
  • Üye Ol
  • Yazar Girişi
  • Abone Ol
0 553 423 00 17 kibelekulturs@gmail.com
Kibele Kültür & Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
  • Hakkımızda
  • Kadromuz
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Kadromuz
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
Kibele Kültür & Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
No Result
View All Result
Home Öykü

Kan Portakalı / Serdar Erdi Aytaş

Serdar Erdi Aytas by Serdar Erdi Aytas
12 Mart 2025
in Öykü
0
Kan Portakalı / Serdar Erdi Aytaş
0
SHARES
25
VIEWS
Share on FacebookShare on Twitter

Üçüncü günü yağmurun, hâlâ dinmedi. Dinecek gibi
de durmuyor. Ruhumuza leş kokulu bir kasvet sirayet ederken
gökyüzü, beyaz, esmer bulutlarla çevrelenmeye devam ediyor.
Hava ölümden ağır. Yağmur damlaları granit pervazlardan
çizgiler halinde iniyor. Kavuşmak istediği sokağın gönül
çeldirici bir yanı da yok oysaki. Koca koca çukurlarda göletler,
rutubetle çürüyen yapraklar, asfaltın kara yüzü… Yağlı çöp
bidonları dahi daha beter kokuyor bu sokakta. Yağmurdan
kaçanlar, köşe başlarında esnaflara tutuluyor. Kan portakalı
satıyorlar. Sonra her birini esaslı bir pazarlık sarıyor, beni ise
geçmişin efsunu… Zira ne vakit böylesi bir yağmur yağsa, bir
de yarısı kesik kan portakalı görecek olsam çocukluğuma
döner, hafızamda bir yumru, o kara günü anımsarım. Hayli
hükümsüz görünen bu maraz, öylesi bir kudretle o günlere
çeker ki beni yaka paça yerimden yurdumdan eder, yeniden
yaşarım aynıları.
İlkokuldaydım, Hankendi kasabasında okuyordum.
90'ların sonlarına tekabül eden o yıllarda okullarda müfredata
girmeyen, kimsenin açıktan açığa söylemediği ama pekâlâ
bildiği oyunlar kurulurdu. Tabi okuduğum okulda da bunlardan
birkaçı oynanırdı. Her çocuk, birini diğerlerinden ayrı tutardı
ki ben de içlerinden öylesi bir seçim yapmıştım kendimce.
Kuralları oldukça basit bir oyundu bu. Son ders zilinin çalması
ile başlardı. Zil çaldığı an tüm erkek çocukları, okul kapısından
ilk çıkan olma gayesinde güç yetirebildiğince koşar, gerekirse
öteki öğrencileri tepeler ve okul bahçesini geçerdi. Ardından
beyaz korkuluklu, demir bahçe kapısından çıkarak bir sonraki
güne dek okulun yeni en hızlı koşanı seçilmiş olurdu. Sonraki

gün tüm öğrenciler o çocuktan bahsederdi ama bu, her okul
çıkışı yeniden belirlenirdi.
Aslında tekrar tekrar denense de okulda bu denli çevik
olabilen bir, bilemedin iki kişi vardı. Bu sayı ancak senelere
tabii değişebilirdi. O yıl, sonradan gelenlerle birlikte yeni
koşucular peydahlanırdı, yarışlar kızışırdı. İşte Senayi de o
çocuklardan biriydi. Boyu kısa, adımları ufaktı ama buna
rağmen fazlaca süratliydi. Sonradan gelenler arasında en hırslı
olanı oydu. Ötekiler gibi yenilgiyi kolay kolay kabullenmezdi,
yaman oğlandı. Haftalarca kaybeder, kaybeder, sonra yeniden
denerdi. Onu birkaç kez bahçedeki paslı tenekeye taş sokmaya
çalışırken seyretmiştim. Elinde taşlar, önünde teneke… Taşlar
tenekenin arkasına, yanına, yöresine çarpıp sekerdi de bir türlü
içine girmezdi. Durmadan sağa, sola saçılırlardı. Bu sırada o,
göz açıp kapayana kadar avuçlarını yeni taşlarla doldurmuş
olurdu. Atmaya en baştan başlar, teneke hep boş kalsa da ha
babam yorardı kendini. Hırsından telaşa kapılsam, ne zaman
“üzülme” diyecek olsam kabahatini bilir, yüz vermez, basıp
giderdi. O vakit ben de üstüne varmazdım.
Baruta çalan koyu kahve kaşları vardı. Aynı renk
saçları, tepesinden fırlamış gibi dik çıkan kökleriyle daima
havaya kalkıktı. Bu görünümü ona vahşi bir hayvan alâmeti
katardı ancak nedendir bu hoşuna giderdi. Böylece kendini
olduğundan daha yürekli, daha çelimli sayardı. Konuşurken
yaşından keskin kelimeler seçerdi. Doğrusu ben onun
göründüğünden çok daha sağlam olduğuna inanmıştım. Ta ki
son güne kadar.
Onu gördüğüm son seferinde son ders zili çalmıştı.
Çıkacak her türlü hırgüre her zamanki kadar hazırdım. Fakat

benim becerim, önüme çıkanları yıkmak değil, aralarından
akmaktı. Sonra bahçeye ulaşır, yeri parmak uçlarımla
kazırdım. Senayi ile bahçede karşılaştığım o gün de öyle
yapmıştım. O, bir adım gerimdeydi. İki eliyle çantasını sıkıca
tutuyor ve geride kaldığı için o kısa bacaklarına lanetler
okuyordu. Başlangıçta âdetim olduğu üzere beyaz korkuluklu
malum kapıya yönelmiştim ama sonra Senayi'nin bahçeyi
çevreleyen, arası açık dikenli tellerine doğru koştuğunu
gördüm. Teller, okul çıkışına daha yakındı. O zaman anladım,
daha öncesinden hesaplamıştı bunu Senayi. Kestirme yolu
seçecekti ve böylece ilk defa olarak galip gelecekti. Sahip
olduğu hırsa hayretimden önce yolumu şaşırdım, bocaladım.
Sonra çabuk bir kararla yönümü ona çevirerek peşinden
koşmaya başladım. Şimdi o önde, ben arkasındaydım. Belki de
kapıya koşmaya devam etseydim… Pişman olmak için geç
kalmış hissediyordum. Çünkü bu kararımdan sebep çok vakit
kaybetmiştim, artık geriye de dönemezdim. Yalnızca daha hızlı
koşmalıydım. Hem de normalden iki, belki üç kat daha hızlı
koşmalıydım.
Senayi'nin çantası ağırdı. Aramızdaki farkı hızla
kapatma nedenimin bacaklarının kısalığı olmadığını idrak
edebiliyordum. Ne vardı o çantada onu o kadar yoracak,
kimbilir. Bunu şimdi düşünemezdim ama aralıklarla
görebildiğim iki şeyden biri oydu. Diğeri ise dikenli teller…
Hangimiz kaldıracaktı burgulu teli, hangimiz ilk geçecekti
arkasına, hangimiz kazanacaktı? Kalbim yerinden çıkacak
kadar hızlı koşarken bir an duraksadım, parmaklarımda ve
dudaklarımda iğneleyici bir soğukluk sezdim. O dakika Senayi
iki ayağını öne atarak bir ışık huzmesi gibi tellerin arasından
süzülmeyi denemişti. Sırtını geri yaslayıp bacaklarını öne

atmıştı. Böylece ayakları önden girecek, yere değecek, sonra
vücudunu toparlayacaktı.
Onu havadayken gördüm. Bir zerre korkmamıştı
atlarken. Kendinden eminliği karşısında daha evvelinden
denediğine şüphem kalmamıştı. Çoktan beri meşgul olduğu bir
hayali gerçekleştirmek üzere duruyordu. Bu defa çok yakındı
hem de. Ne var ki sonra birden yüzünde acı veren bir kaygı
belirdi. Çantası ağır basmıştı. Muhtemelen önceleri rahatlıkla
becerebildiği şu işi çantasız denemiş, yükünü hesaba
katmamıştı. Korkuya kapılıp aceleyle çantasını kurtarmak
istedi, başını havaya kaldırdı ve o an tellerden bir çelik diken,
Senayi'nin alnına yapıştı.
Kafa derisini çekti, aldı bir şerit halinde. Hemen
arkasındaydım. Toz duman, çocuk çığlıkları… Senayi
haykırana dek öyle bir feryat işitmemişti kulaklarım. Elimi
alnına yapıştırmıştım ama fışkıran kanı durduramıyordum.
Parmaklarımı tepen kanla birlikte önlüğümde mavilikten bir
eser kalmamıştı. Beyaz yakalığım ıpıslaktı. Sonra bir adam
koştu, yetişti imdadımıza. Kimdi hatırlamıyorum. Ama çok
korkmuştu. Benden, Senayi'den bile çok… Koca adamın elleri
titriyordu cepkenindeki metal tabakayı çıkarırken, hatta
muntazam kırışık gömleğine tıkıştırıp tabakadan aldığı tütünü
yaranın üzerine basarken.
Ayakta öylece dikilip durmak, o çaresizlik hissi,
kahrediciydi. Az önce başlayan yağmur damlaları daha sert
vuruyordu omuzlarıma. Başım önüme eğilmiş, keyfim
kaçmıştı. Ağlamaklı desem değildim ama içimde
tenhalaşmıştım. Sessizdi aklım. O sırada manavın tezgâhında
kan portakalları, benim ceplerimde de yazdan kalma kuru

mürdüm erikleri duruyordu. Birini kıpkızıl avcumda gizleyerek
çıkardım, ısırdım. Dişlerim kamaşmıştı. Millet boğazının
derdinde sanacak sanıyordum ama ben eriğin değil, kanın
tadını alıyordum.

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Previous Post

Seçil Erginler: Kalemin Kağıtla Buluşmasından Büyülenen Yazar / Elif Ünal

Next Post

Kundağın İçinde Karanlık Bir Kandı Tanrı / Binnaz Deniz Yıldız

Serdar Erdi Aytas

Serdar Erdi Aytas

Yarım Anahtar kitabının yazarı. Otomasyon Mühendisi.

Next Post
Kundağın İçinde Karanlık Bir Kandı Tanrı / Binnaz Deniz Yıldız

Kundağın İçinde Karanlık Bir Kandı Tanrı / Binnaz Deniz Yıldız

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Result
View All Result

Hakkımızda

Kibele Kültür Sanat Logo

Kibele Kültür Sanat

Merhaba sevgili okur.

Mitolojide Tanrıların anası olarak bilinen Tanrıça Kibele’nin anaç, üretken, hayatın devamını sağlayan özelliklerinin uğruna inandık. Ve onun adını kullanıp Kibele Sanat olarak edebiyatta biz de varız dedik. Edindiğimiz misyonla amacımız; bizden önceki kalem ustalarımızın bayrağını, gelecek kuşaklara ulaştırmak. Çünkü edebiyat dünya tarihini içinde barındıran devasa bir ansiklopedidir… Devamını Oku

Arşivler

  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Eylül 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Ocak 2024
  • Aralık 2023
  • Kasım 2023
  • Ekim 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023

Kibele Kültür Sanat Logo

Kategoriler

  • Anlatı
  • Araştırma
  • Deneme
  • Genel
  • Hakkımızda
  • İnceleme
  • Kitap İncelemeleri
  • Masal
  • Öykü
  • Roman
  • Şiir
  • Sinema
  • Sizden Gelenler
  • Söyleşi
  • Tiyatro
  • Yeni Çıkanlar

Son Yazılar

  • BİR VAGON KİRALADIM/EZEL ALTUNIŞIK
  • RAYLARIN GÖLGESİ / GİZEM ENGİN
  • İçimizdeki Mia / Elif Kahriman
  • Çöl / Murat Halıcı
  • Masal / Murat Halıcı

Copyright © 2024 Kibele Kültür Sanat. Tüm Hakları Saklıdır.

No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Kadromuz
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol

Copyright © 2024 Kibele Kültür Sanat. Tüm Hakları Saklıdır.