Gütmeden, sormadan, ilerlemeden, ekleyip çıkartmadan, saklayıp dağıtmadan, sırıtıp sorutmadan devinemiyorsun. Deli devişme sahnesinde insan, topluma uzanan yolda düşünce ve davranış güdüyor deli çoban gibi.
Bireyin kayıtsızlık odağındaki yeri sorgulamaya açık bir alan aynı zamanda oldukça da tehlikeli. Bu alanda biricik olma deneyimi öyle büyük bir yer kaplıyor ki toplum adına sorumluluk hissetme uzvu uyuşuyor. Bireyin topluma paye edeceği düşünsel kritiklerdeki dinamiklere refahı sunacak olan kim ya da kimler olacak? Refahı sunmak adına çabalayanlarla refahı deneyimleyenler arasındaki idealar cennetinde kaybolup gidenleri kim hatırlayacak? Politikacılar mı, araştırmacılar mı, bürokratlar mı, yurttaşlar mı? Bu mesele çocuk şarkısı yazıp bestelemeye benzemeyecek kadar ciddi. Ya da eline kuklayı alıp yerel bir sahnede geri dönüşüm söylemleri yaparak minikleri uyandıracak kadar da güç veren bir bağ değil ne yazık ki…
Yurttaşın yaratım ve değişim talebi ağızlarda dolaşan yargılar, eleştirilerle bir nevi boğmaca pratiği. Eyleme geçerek toplumsallaşma sürecinde bağdaşım kurabilme istenci olanların sayısı çoğaldıkça ve desteklendikçe değişim devişime evrilecek. Bir şeylerden rahatsız olabilmeyi öğrenmek ve bunu öğretmek nasıl fikir? Ancak ve ancak “ben alanından” çıkıp “kamusal alana” kendisini bağışlayan yurttaş için devişim anlam ifade edecek. “…günümüz demokratik toplumlarındaki daha karmaşık işleyişi ele almak için daha rafine bir ontolojik kabuller sistemi geliştirebiliriz….” diyor İlhan Tekeli…
Nasıl bir sistem geliştireceğiz, deli çobanı mı akıllandıracağız yoksa sormadan, ilerlemeden, ekleyip çıkartmadan, saklayıp dağıtmadan, sırıtıp sorutmadan devinemeyen koyunlar gibi otlamaya devam mı edeceğiz?