‘Alo, 112 acil, yardıma ihtiyacım var.’
‘Dinliyorum hanımefendi, ne oldu?’
‘İyi hissetmiyorum.’
‘Yaralı mısınız? Kaza mı geçirdiniz? Nerede olduğunuzu söyleyin.’
‘Sahte bir gerçeklikte. Yaralandım evet, kan yok gerçi, görünmez kaza denebilir belki.’
‘Hanımefendi iyi misiniz?’
‘Ben de onu söylüyorum işte. İyi hissetmiyorum!’
İyi hissetmek şu sıralar oldukça lüks. Yalnızca içinde yaşadığımız toplum değil, dünya da sancılı bir süreç içinde. Planlı ve sistemli bir şekilde bize dayatılan ‘yaşamanın hayatta kalmak olduğu’ düşüncesi alışkanlık haline gelmiş durumda. Düzene itiraz eden kaç kişi var? Çok ve çoktandır uzaklaştık aslında gerçeklikten. İyilikten ve sevgiden! Ruhumuzla savaş halindeyiz. Olması gerekenlerin neden olmadığıyla, olmasın diye çabaladıklarımız arasında sıkışıp kaldık! Modern kölelik çağında, düşünmeden, sorgulamadan nefes almayı öğretiyorlar. Bu gerçekliği perdelemek için de sosyal medyanın sahte hayatlarını gösterişle sunuyorlar. Mekanlar, alışveriş, güzellik kalıbı ile sen de gizle kendini! Beğenilmenin zevki gün boyu süren bir mutluluğa dönüşsün…
‘Neredesiniz şu an?’
‘Zihnimin içinde. Kayboldum.’
‘Yalnız mısınız?’
‘Ah! Hem de çok. Her şeyi de yaptım üstelik.’
‘Hanımefendi ağlamadan konuşun lütfen, anlayamıyorum.’
‘Kim kimi anlıyor ki zaten, herkes kendini anlatma derdinde, dinleyen yok.’
‘İntihar etmeyi düşünmüyorsunuz değil mi?’
‘Etmişim zaten, aynadaki ben değilim ki!’
Dayatılan güzellik algısı ile herkesin birbirine benzediği bir dönem. O yapay dudaklarla karikatür suratlara benzettiler kadınları. Bunu kendi tercihleri sanıyorlar üstelik. İzleyerek ve dinleyerek yönlendirildiklerinin farkında bile değiller. Kıyafet modası gibi biraz da. Başkaları mı karar veriyor ne giyeceğimize yoksa? Hay aksi! Bir zamanların balık etli ‘vücut güzelliği’ 90’larda yerini özel ölçülere bıraktı, milenyum yılının gelmesi ile sıfır beden dayatması sonucu anoreksiya hastalığı yayıldı. Saçın böyle olacak, kaşın şöyle, burun havada, dudaklar ve yanaklar şişirilmiş, kilon şu kadar… Her zaman kadınlar üzerinden sürüyor beğenilmenin önemi. Her şeyi bir kalıba sokmak için çırpınıyorlar, işin acı yanı o kalıba girmek için uğraşan epey insanın olması. Herkesin birbirinden farklı olduğunu kabul etmek yerine, bu farkların güzelliğini yok ettiler.
‘Adresinizi söylerseniz, yardımcı olmaya çalışırım.’
‘İnstagram adresi mi?’
‘İyi hissedecekseniz…’
Ne diyordum? Evet, iyi hissetmek zorunda mıyız? Her zaman mutlu, her zaman bakımlı, her şey her zaman yolunda olmak zorunda mı? Bence değil! En azından ben buna zorunlu hissetmiyorum. Dünya değişiyor, doğa insanlığa karşı direniyor. Ben de değişiyorum. Ve bu her zaman acılı bir süreç. Yürüdüğüm yolda, karşılaştıklarım ve yaşadıklarımla dönüşüyorum. Düşüyorum. Yüklerimi atıyorum yeniden kalkmak için. Eksiliyorum. Vedalaşmaya çalışıyorum bıraktıklarımla. Korkularımı, kaygımı, hüznümü içimde bir yere sığdırmaya çalışıyorum. Zor oluyor. Zaman alıyor. Tüm bu süreç boyunca da iyi hissetmiyorum. Direniyorum. Değişime karşı değil, değişikliğin getirdiği sancılara karşı direniyorum. Tutunmaya çalışıyorum yazarak… Kozadan çıkmak da böyle bir şey olmalı.