Tibet’ten sonra Brezilya’nın Güneyinde gizemli tünellerin izindeydim .Yıllardır oyuk
dünya kuramının peşinde dünyayı dolaşıyorum .Burada da çok sayıda ,tam tarihini
belirleyemediğimiz tüneller ağı keşfettik. İnancım o ki , bu yaşlı kabuğun altında bir yerlerde
başka bir paralel yaşam devam ediyor .
Ailem her zaman benim bir kaşif olmamı desteklemişti ,işin maddi yanını asla dert etmek
zorunda kalmamıştım .Şanslı olduğumun farkındaydım ancak yıllardır o kadar çok macera ve
mücadele içinde oldum ki sanırım mesleğimin hakkını vermişimdir.
Amazon etrafında çok sıcak ve zorlayıcı 7 ayı bitirmiştik . Okyanus kıyısındaki otel
odamda dinlenirken cep telefonum titremeye başladı . Arama 12,000 km uzaktan geliyordu ,
arayan ses ise yıllarca öteden.
“ Ali , kardeşim !? Ben Katay !”
Katay 15 yıl önce Dağistan’da rehberliğimi yapan bir Nogay Türkü idi.
“ Katay !? Kardeşim nasılsın ? ”
“ İyiyim beni dinle .Buraya gelmelisin , ilgini çekecek bir şey oldu ama onu senin için çok
saklayamam ! ”
“ Ama ben Brezilyadayım ! ”
“ Umurumda değil ,oyuk dünyayla hala ilgileniyormusun ?! “
“ Evet ? “
“ Şimdi sana belki de bu teorini kanıtlama şansı vereceğim diyorum ama Ruslar farkına
varmadan önce buraya ulaşmalısın ! Dur bir şey yolluyorum telefonuna .“
Sesi telaşlı ve heyacanlıydı ne olduğunu anlayamamıştım ta ki whatsapp’a yolladığı
fotoğrafı görene kadar .
“ Ali bu fotoğrafı bu sabah çektim. Dün akşam Gürcistan sınırına bazı belgeler bıraktım ,
dönerken büyük bir deprem oldu .Tepelerden ana yola kayalar düşüyordu , karanlıkta
motorumu içgüdüsel sürdüm .Girdiğim kanyonda kayalar girişi de çıkışı da kapadı , işte o
anda bunu gördüm .Sabah motoru orada bırakıp kanyondan tırmandım şimdi evdeyim .Bu
yerin altına açılan büyük bir kapı ,depremden sonra ortaya çıktığını sanıyorum ! “
Fotoğraf net değildi ancak gördüğüm yapı ve üzerindeki sembol beni şok etmişti
“ Bu gerçek mi ? İnanamıyorum ? “
“ Hemen buraya gel ! “
Sadece adrenalin bağımlısı olduğum için ya da keşfetme hastalığım yüzünden değil , o
fotoğraftaki sembol ve kapının heyecanıyla 31 saat uçak ve 10 saat araba yolculuğu sonrası
Derbent’teydim . Katay’a merhaba diyemeden beni başka bir kamyonete soktu ve çok
rahatsız 600 km’lik bir başka seyahat başladı .Ancak yolculuk boyunca uyuyamayan bedenim
tüm o sallantıyı beşik gibi algılayınca uyuya kaldım.
Sabah erken saatlerde Rusya Gürcistan sınırının 700 mt gerisinde bir tepenin arkasında
durduk.
“Bu tepeyi yayan tırmanacağız ,bahsettiğim kanyon diğer tarafta . Kamyon dikkat çekmemek
için bizi 1 km ötedeki tır parkında bekleyecek. “
“ Artık anlat bakalım beni dünyanın öteki ucundan getirme hikayeni bir daha . “
“ Sabret Ali , az kaldı. “
Katay’ın önceden hazırladığı ekipmanları sırtlayıp tepeyi tırmandık ve kanyona doğru inmeye
başladık , ben hala bir şey görmüyordum .Ne zaman ki tam olarak aşağıya indik o zaman
tamamı tepenin içindeki dev bir oyukta kalan böylece yukarıdan görülmeyen ,belki de bu
yüzden Rus devriyelerinin gözünden kaçan o “şeyi” gördüm !
Kafamın içinde şimşekler çakıyordu, düşünceler, sesler … Paralize olmuştum !
Tahminimce genişliği ve yüksekliği 4 ‘er metre bir kare şeklinde , döküm ya da benzeri
metal bir malzemeden ,iki kanatlı büyük bir kapıydı !
Üzerinde bakıra benzeyen başka bir malzemeden süslemeler, işlemeler vardı .En önemlisi ise
üst tarafta ,ortadaki büyük yuvarlak semboldü .Bu sembol 16 ışınlı güneşti ,Makedon
krallarının simgesi !
Tüm o yüzyıllar boyunca onu gizleyen kaya tabakası ,bir deprem sonrası ufalanıp kanyona
yayılmıştı .Kapı derin bir nefes almış gibiydi.
Demir kapı dik durmuyordu , geriye doğru tahminimce 30 derece kadar yatıktı .Bu da
arkasından ziyade aşağıdan yukarı açılacak şekilde yapıldığını gösteriyordu. Dar kanyonun iki
tarafındaki dik ve yüksek tepeler bu yapıyı saklayan oyuğu çok iyi gizliyordu .
“Şimdi anladın mı neden acele et dediğimi !? Bu kesinlikle o ! “
Gözlerimi kapıdan ayıramıyordum , gerçekten bu o olabilirmiydi ? Yıllar önce yaşım çok genç
olduğundan akademik çevrelerin ciddiye almadığı genç bir kaşiftim , bu coğrafyada
İskender’in ve Hazar’ın Kapısını arıyordum. Şimdi , yıllar sonra gerçekten de efsanelerde
anlatılan yerin çokta uzağında değildi aradığım . Sadece bu dünyadaki değerli her şey gibi
saklı kalmıştı .
Katay kameraları kurdu ve üstlerine dallardan bir kamuflaj hazırladı ,böylece yukarıdan
görünmeyeceklerdi .Kapının yakınına gidip detaylarını inceledim, bakırla işlenen şekiller
süsleme değil bir tür yazıydı .Detaylı fotoğraflarını çekip İstanbulda Kafkas , İran ve pek çok
eski dil konusunda uzman olan bir arkadaşıma yolladım ve tercümelerini istedim.
Kapı çift kanatlıydı ve görünen bir kilidi yoktu .Ancak iki kanadın birleştiği ve kilit olması
gereken yerde metal bir tür halattan yapılmış karışık bir düğüm vardı ! Bu düğüm şeklini bir
yerden tanıyordum.
“ Gordion düğümü ! “
Tabii ya eğer bu İskenderin kapısı ise Gordion düğümüyle mühürlenmiş olması çok
mümkündü .Sorun şu ki bu metal düğümü çözmek mümkün görünmüyordu ve bizim bu keşfi
dünyayla paylaşmadan önce çok az vaktimiz vardı ! Sınıra yakın olduğumuzdan Rus askerleri
bizi eninde sonunda farkedecekti ve bu olmadan ben bu kapının arkasındakini görmeliydim.
Birkaç saat boyunca olabildiğince dikkatli şekilde düğümü kesmeye çalıştık ama başaramadık
.Gün batarken İstanbul’daki dostum mesaj attı , kapı üzerindeki yazıların bir kısmı İskitçe bir
kısmı ise Baktriya diliyle yazılmıştı.
“ Tercüme edebilirim ama zaman lazım ! ”
“ Lütfen acele et ! Bu gece halletmen lazım . “
Geceyi kanyonda ışık ya da ateş yakmadan geçirdik .Yaz aylarında bu bölge ılık oluyordu
şansımıza.
Ay o kadar büyük ve parlaktı ki kanyondaki her detayı görebiliyordum . Katay’la samimi ama
mesafeli şekilde sohbet ettik .Yıllardır görüşmüyor olabilirdik ama tıpkı ilk işimizde olduğu
gibi bunda da hakkını vereceğimden emindi , bu yüzden beni aramıştı .Tabii bir Avrupalıyı ya
da Çinli’yi aramamasının nedenlerinden biri de aynı etnik kökenden geliyor oluşumuzdu
kuşkusuz . Kapının hemen dibinde uykuya daldım .Soğuk metale yaslandığım için mi yoksa
yorgunluk yüzünden mi bilmiyorum ama sabaha dek kabuslar gördüm . Gün ağırırken Katay
oksijen kesici almak için Derbent’e geri döndü.
Beklerken pilini değiştirdiğim telefonuma peş peşe sesli mesajlar düşmeye başladı !
“ Dostum çevirileri yaptıkça anladığım kadarını sana anlatacağım .İlk kısımda iki kapıdan
bahsediliyor ,biri Hazar kıyısında Pers kralı 2.Kiros tarafından yapılmış demir bir kapı .Diğeri
de Büyük İskender olduğunu sandığım başka bir kral tarafından dağlar arasına yapılmış .Bu
iki kapı aslında aynı yere açılıyormuş !”
İşte bu ! yıllar önce bu konuda bir yazı yazmıştım ancak her hangi bir bilimsel kanıtım
olmadığından kimse umursamamıştı ! Teorim şuydu , bahsedilen İskender kapısı ve Hazar
kapıları aynı tarihi yapının iki ucuydu . Bir tür Çin Seddi gibi ! Ancak kapılardan hiç biri bu
güne dek bulunamamıştı bu yüzden sadece bir efsaneydi . İki kapı arasında olması gereken
duvar ise 3000 yıla yakın sürede savaşlar ve doğal afetlerle kaybolmuş olmalıydı. Bu kapılar
oyuk dünyaya giriş için kullanılıyor olabilirdi çünkü İskender Kafkaslar’dan Tibet’e dek
gizemli bir arayış içindeydi.
Diğer kapıyı , Kafkas duvarı denen tarihi yapılarda aramış ancak onu da bulamamıştım ! Zaten
Dağistanlı yetkililerde beni o yıllarda pek hoş karşılamamışlardı. Şimdi çok daha fazla
heyecanlanmıştım , adrenalin derimden dışarı fışkıracak gibiydi.
Bir yandan güneşten korunmak diğer yandan görünmemek için Katay dönene dek kapının
yan tarafında oturup bekledim.
İsfirar vaktine çok kalmamıştı ki gibi Katay geldi , oksijen kesici tüpleri tek başına tepeye
çıkarıp indirmişti .
“Hava tam kararmadan ateş işini bitirelim ama önce biraz soluklanayım. “
On beş dakika sonra oksijen kesiciyi yaktık.3000 yıl önce İskender’in açamayıp kılıcıyla
kestiği Gordion düğümünü şimdi biz de kesmeye çalışıyorduk.
Katay oksijen kaynağıyla dikkatlice kesime başlamıştı , güçlü alev kapının geri kalanına zarar
vermesin diye çelik halatı bir levyeyle geriye doğru çekiyordum , o sırada kulaklığıma ikinci
sesli mesaj geldi.
“ Ali diğer parçalardan anladığım kadarıyla , bu kapılar yer altı dünyasının iki çıkışına yapılmış
ve amaç bir şeyi hapsetmek ya da kapalı tutmakmış ! Açmayın diyor birkaç yerde , sadece
Mesih açabilirmiş o kapıları ! “
Oksijen kaynağı çelik halatı yavaş yavaş eritirken keyfim yerine gelmişti . Öyle ya bu kadar
önemli ve efsanevi bir kapıyı bulmuştum ve onu ilk açan olacaktım ! Kim bilir arkasında neler
saklıyordu ?
Belki de bizim cennet dediğimiz o efsanevi ülke buradaydı belki de Atlantis’ten kurtulanların
kurduğu o masal şehri .
Katay’ın kaynak gözlüklerinden aşağıya ter akıyordu , ben ise kaynak ışığına bakmamak için
kafamı yana çevirmiştim .Derken gergin kablonun aniden kopması ve büyük düğümün
Katay’a çarpması bir oldu !
“Katay !”
Katay sırtüstü yerde yatıyordu ve bayılmıştı , görünen bir yarası yoktu ama muhtemelen
kaburgaları zarar görmüş olabilirdi .Onu hemen oyuğun iç kısmına çektim,başının altında
gömleğimle destek yaptım.Yüzünü yıkadım , nabzı biraz yavaştı ama düzenliydi.
O sırada nereden çıktığı belli olmayan bir asekeri helikopter üzerimizden geçti . Helikopter
bizi görmüşmüydü bilmem ama bir an önce bu kapıyı açmalıydım .Üstelik Katay’ı bir
hastahaneye götürmem gerekti ancak lanetli doğam gereği önceliğim o kapıydı.
Kurduğumuz ve kamufle ettiğimiz kamera uygun bir açıdan her adımımızı
kaydediyordu.Eğer kapıyı açtıktan sonra yakalansam bile ilke bulanın ve açanın ben olduğum
kayıt altında olacaktı.
Kapının ön tarafına geçtim , düğümün düştüğü yerde halka şeklinde bir kulp vardı ,düz
şekilde çekmeyi denedim ama olmadı .Bu kez halkayı sağa sola çevirdim , saat yönünde
dönerken mekanik bir kilit sesi geldi kapıdan .İşte o anda asıldım metal çembere .Derken
kapıdan inanılmaz tiz ve sağır edici bir ses yükseldi !
Kapının sol kanadını iki elimle açmak için zorlamaya başladım ancak o kadar ağırdı ki , üstelik
kapı yukarı doğru açılı açıldığından bu işimi çok daha zorlaştırıyordu.
Kulaklığıma yeni bir ses mesajı geldiğinde kapının sol kanadı biraz hareket etmişti .Büyük bir
hırsla tekrar asıldım ,biraz daha açıldı ,derken biraz daha.
Hiç dokunmadığım halde sağ kanadın da açılmaya başladığını farkettiğimde yeni, gelen mesaj
otomatik olarak okunmaya başlamıştı.
“ Buna inanmayacaksın ama kapılar Gog’un ülkesine açılıyormuş yani İslam inancındaki
isimleriyle Yec’üc ve Mec’üc..Tüm dinlerde dünyanın sonunu getirecek bir vahşeti
yaratacaklarına inanılır .İslam kaynaklarına göre binlerce yıl önce dünyada büyük bir vahşet
yaşatmışlar ama Zulkarneyn peygamber tarafından bir kapının ardına hapsedilmişler.
Hıristiyanlar ise aynı efsaneyi Büyük İskenderin başından geçmiş olarak anlatırlar. Kapılar
onları tutmak için yapılmış .Eğer açılırsa serbest kalacaklar! Gerçek olmadığını biliyorum ama
bu yazılanlar beni huzursuz etti Ali . “
Ben mesajı anlamaya çalışırken kapının kanatları , arkasında bir şey patlamış gibi büyük bir
basınçla menteşelerinden sökülerek dışarı fırladılar ! Kanatlardan birinin çarpmasıyla geriye
doğru düştüm , aynı kanat tam üstüme devrilirken kendimi geri çektim ama sağ ayağım metal
bloğun altında kaldı . Ezilen ayağımı acıyla çekmeye çalıştım ama ağır parça hareket etmedi.
Kendimi doğrultup oturma pozisyonuna geldiğimde kapıdan dışarı siyah bir sel gibi boşalan
sürüyü gördüm .Kimisi iki ayak üstünde kimisi ellerini de kullanarak kendini dışarı atıyordu,Tiz
ve yüksek bir sesla haykırıyorlardı.Bu ses özgürlüğün mutluluğumuydu yoksa kurbanlarına
geldiklerini haber vermek içinmiydi ?
Binlerce yıldır yerin altında kapalı tutuldukları oyuk dünyalarından , yaratılış amaçlarını
gerçekleştirmek için çıkıyorlardı. O amaç insanlığı yok etmekti !
O kadar hızlı koşuyorlardı ki bir saniyede kanyonu ve tepeleri kaplamışlardı .Bu sonsuz akın
hiç durmayacaktı ta ki dünyayı kaplayıp yok edene dek ! İçlerinden biri beni farkedip bana
doğru gelirken son bir mesaj daha geldi.
“ Ali sakın o kapıyı açma ! “
Hayatım boyunca yerkürenin altında bambaşka , mucizevi yeni bir dünya daha keşfetmeye
çalışırken bulduğum şey dünyanın sonu olmuştu !
Siyah çirkin yaratık ayaklarını göğsüme bastırıp yüzüme doğru yaklaştığında bir damla
gözyaşı kontrolsüzce yanağıma süzüldü .Dipsiz karanlıktan önce son gördüğüm şey yaratığın
dişleriydi .