Özgürlük nedir? Kısıtlanmadan yaşamak mı? Her istediğini giymek mi? Yoksa savaş görmemiş topraklarda huzur içinde yaşamak mı? Hoş, ama özgürlük tam olarak bu değil sanki. Dünya çok garip bir yer. Savaşla barış, gülmekle ağlamak, düşmekle kalkmak gibi tüm zıtlıkları barındırıyor içinde. Özgürlük Dünya’nın neresinde peki? Küçücük çocuğun elinde tutup sevinçle baktığı balonunda mı? Uçurtma uçuran çocuğun sevincinde mi saklı özgürlük yoksa? Özgürlük, bileklerindeki demir zinciri hırçınlıkla koparıp bileklerinin güneşi ilk gördüğü andır bence. Kuruyan boğazından akan ilk damla su, gözlerine perde inerken yorgunluktan, başını yastığa koyduğun ilk an, denize kulaç attığın ilk saniyedir özgürlük. Tutsaklıktan mahrum kaldığın ilk ânın adıdır. Özgürlük ve tutsaklık. Bu iki zıtlığı da saklıyor içinde Dünya. Özgür sanarız biz insanlar kendimizi ama tutsakızdır bazen. Konuşuyorsan özgürsün, ama istediğini kelimelerle anlatamıyorsan tutsaksındır. Bazen verdiğin cevap başka soruya aittir. Elindeki anahtar bazen başka kapınındır. Bana kalırsa iyilik beyaz, kötülük ise siyahtır. Ve siyah her zaman beyazı yutar. Ama özgürlük mavidir. Mavi bir deniz gibi sonsuz, mavi gök gibi lekesiz ve mavi gibi saftır özgürlüğün adı. Kafese konulan hayvanların tutsak olduğunu biliriz. Oysa özgürdürler bir yandan. Tüm Dünya bir kuşa ait olamazken bir kafes bir kuşa ait olabilir. Bir kuş Dünya’da özgür, kafeste tutsak olsa da, Dünya’yı yırtıcı hayvanlarla paylaştığı bu doğada yırtıcıların yemi olarak görüldüğünde tutsaktır koca evrende. Kafesinde ise özgürdür. İnsanların bu yüzden iki gözü vardır diye düşünürüm. Bir gözüyle siyahı, bir gözüyle beyazı görebilsin diye. Biriyle ateşi diğeriyle yangını ayırt edebilsin diye. Hem savaşı, hem barışı iki gözüne paylaştırabilsin diye. Bazen doğanın kuralları aykırı gelir insan hukukuna. Kışın Güneş damlaları yağsın yeryüzüne yazın yağan yağmur serinliği gibi. Ağaçlar da hareket edebilsinler mesela… Denizleri yeşil, toprakları mavi görürsek özgürlüğü öğrenmişizdir. “Denizler mavidir!” diye aşılanmıştır bu bilgi biz insanlara. Bu bilgiyle tutsakız. İstediğimiz gibi görüp yaşarsak Dünya’nın güzelliklerini , işte o zaman özgürüzdür. İşte o zaman kırarız bileklerimizdeki demir zinciri. Dünya yuvarlak, belki de bir tablo gibi düz. Belki bir çokgen… Önemli olan özgürlüğümüze hitap edenle düşünmek Dünya’yı. Kanatlarımızı rahatça açabileceğimiz şekilde düşünmek. Doğru veya yanlış olmasının bir önemi yok. Bazen kurallara uyarsak tutsak oluruz. Çerçeveler konulmuş, duvarlar örülmüştür etrafımıza. O duvarları yıkıp geçersek, kuralları çiğnersek adını koyarız özgürlüğün… Kendi kurallarımızı kendimizin koyduğu Dünya’da rahatça açarız kanatlarımızı. Söylenilen değil, istediğimiz ağacın dalına tüneriz işte o zaman… Her zaman şaşırırım, alışılmışdışı resim çizen çocuklara gariplikle bakan insanlara. Denizde uçtuğunu, gökyüzünde yüzdüğünü, düz yola tırmandığını, yerçekimine meydan okuyup ağacın gövdesinde yürüdüğünü çizebilen çocuklar ne şanslılar aslında. Bir adet kalem kâğıtla özgürlük yaratmayı biliyorlar kendilerine. Metrelerce uzun olmayı, gökdelenlere, binalara, kamyonlara yukarıdan bakmayı hepimiz birkaç saniye bile olsa istemişizdir. Bunu böyle çizmek, kucağında bir bina tutmuşsun, gökdeleni iki parmağının arasına sıkıştırmışsın, elini göğe uzatıp bir uçağı yakalamşsın gibi resim çizmek ne kadar zor olabilir ki? Sadece savaştan kurtulmanın adı değildir özgürlük. Sadece bombasız, darbesiz, savaşsız sokaklar değildir özgürlüğün aynası. Özgürlük, tutsak kalmış içimizde. Çamurdan, yağmurdan, düşmekten, ağlamaktan ve sayısız şeylerden mahrum bıraktıkça kendimizi, özgürlük esir düşer içimizde. İçimizdeki tutsağın adıdır özgürlük. Gülmek de özgürlüktür, ağlamak da. Düşmek de özgürlüktür, düştüğün yerden kalkmak da. Kıyafetlerin, ellerin kolların bırak kirlensin, çamur olsun. Bırak bedenini fırtınalı yağmur altında dans etsin. Bir su birikintisine ilerle, her yerin kirleninceye dek zıpla. Özgür ol. Yağmurlu bir günde şemsiyenin altında özgür değilsin, tutsaksın asıl. Bırak ıslansın saçın tırnağın. Kıyafetlerin çamurdan mahrum kalınca tutsak olur. Bırak çamur olsun her yanın, özgürlüğü tatsın vücudun. Sahilde uzunca yürüyüp kumlar üzerinde ayakların cayır cayır yanınca, ayağının deniz suyuna ilk değdiği an özgürlüğe kavuşursun. Ama denizin içinde saatlerce kalsan, ve o denizden hiç çıkmazsan tutsaksındır. İçine düştüğün her tutsaklık, gereğinden fazla özgürlük tattığında ortaya çıkar…