Hoş geldin Sevgilim!
Hoş geldin biriciğim!
Hoş geldin sevdiceğim!
Her şekilde, her dilde sevdiğimi söyleyebilirim seni.
İçinde arabesk ezgiler de olur, hüzzam bir ezgi de, Afrika tınıları da, caz da yaparım, saz da.
Hoş geldin!
Bilsen kaç gün, kaç kendim bekledim seni.
Oysa ben hep Urla’da o bayram akşamı bıraktığın gece pazarında idim.
Kaç kere geçtin önümden, görmedin beni.
Kaç kere seslendim, duymadın.
Görünmez oldum ben.
Derin çığlıklar attım, duymadın adamım. Duymadın!
Yoktum ben, oysa ne çok sen vardın.
Beni terk edeceğini söylemiştin ya o sabah o deniz kıyısında.
Anlamamıştım ya aptalca nedenlerini.
Sonra bir çuval gibi, arabadan indirip anlamsızca gitmiştin ya, sen gidince gidemedim ben.
Hep orada kaldım.
Mevsimler geçti, yıllar geçti.
An geldi çiçek açtım, an geldi yaprak döktüm.
Ses ver istedim, gel istedim.
Gelmedin…
Değiştim büyüdüm kırıldım, onardım kendimi ama vazgeçmedim,
Ve şimdi geldin, hoş geldin sevgilim.
Hoş geldin biriciğim!
Hoş geldin sevdiceğim!
Hoş geldin vedam!
Anladım gitme sırası bende.
Uzun kışlardan geçmişim.
Uzun sarı sıcaklardan, her şey değişmiş, bir tek sevdam, bir tek tutkum kalmış onca şeye inat.
Gözlerimde aynı derinlikte sana bakan bir ben.
Ben de değişmişim, alnımdaki derin çizgiler biziz ve bu çok güzel
. Anladım ki seni böylesine beklerken kendimi yollamışım.
Şimdi ikimizi de azat ediyorum.
Yeniden aşık olur muyum bilmiyorum?
Keşke olsam bilirim zor ama bir gün birisi çıkar belki işte öyle bir şey dedirtir.
Seni unutur muyum, unutmam elbette.
İçimde ki en derin can kırığız sen.
Güzel bir kırık.
Biz vardık dediğim bir kırık.
Bir imkansızı denedik dediğim gibi bir kırık.
Hiç kızamadığım bir adam, böyle kalsın.
Hoşça kal sevgilim!
Hoşça kal biriciğim!
Hoşça kal sevdiceğim!