• Destek
  • Üye Ol
  • Yazar Girişi
  • Abone Ol
0 553 423 00 17 kibelekulturs@gmail.com
Kibele Kültür & Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
  • Hakkımızda
  • Kadromuz
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Kadromuz
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
Kibele Kültür & Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
No Result
View All Result
Home Deneme

Hayatın Ekinoksu / Ayşe Özçelikler

Ayşe Özçelikler Aydoğanlar by Ayşe Özçelikler Aydoğanlar
22 Şubat 2025
in Deneme
0
Hayatın Ekinoksu / Ayşe Özçelikler
0
SHARES
16
VIEWS
Share on FacebookShare on Twitter

İnsanoğlu var olduğu günden bu yana yeryüzündeki yerini sağlamlaştırmanın peşine
düşmüştür. İnsan olmanın hasletlerini, benliğinde yaşamanın dayanılmazlığını çoğu zaman
kaldıramamıştır. Bu nedenledir ki insan, iki cins varlık olmayı da yaşamın içinde çatışmalara
dönüştürmüştür. Kişilik ve karakter kavramlarını geliştiremeyen bu iki cinsin en yabanılları
çatışmalarını yer edindirmemeye kadar götürmüştür. Bu baskılama süregelen insan evriminin
tarihsel döngüsünde yer yer kadın olarak adlandırılan cinsini erkek olarak adlandırılan
cinsine karşı savunmasız ve çaresiz hâle getirmiştir. Teolojinin etkisi bunda büyük rol
oynamıştır. Bedensel zayıflığının eksikliğini çoğunlukla erkek cinsinin artılığında eritmiştir.
Yaratanın kendisine bahşettiği analık ve bir başka varlığı dünyaya getirmenin gücünü ne
yazık ki kullanamamıştır.
Oysaki kadın dünyanın var oluş süregelliğinin üretici varlığıdır. Üretimin işlevselliği dünya ve
insanlık tarihinde bu kez de gerektiği önemi ve değeri alamamıştır. Karnında taşıdığı erkeği,
kimi zaman evlat kimi zaman baba kimi zaman koca kimi zaman kardeş kategorisine
yerleştirse de varsayılan erkeklerin bedensel, ruhsal ve zihinsel edilgenliğine maruz kalmış
veya bırakılmıştır.

Mitolojide tanrıça vasfına sahip olsa da tanrıların şiddetine uğramıştır. Tanrı ve Tanrıça bir
tek aşkın yani Monad’ın cinsiyetleri olarak görülür. Tanrıya bir cinsiyet kimliği verilmek üzere
tanrı ve tanrıçalar, inancın ve kültürün doğduğu topluluklarda anaerkilliği (matriarki) ve
ataerkilliği (patriarki) yakın olmasıyla ölçülürler. Bazen monizmde dişil ve eril ilişkiler farklı
kökenleri kendine yer edindirir. Adları Yunan, Roma, Mısır, Mezopotamya, Arap mitolojisinde
başka başka olsa da paganizmde yerini alan panteonun üyesidir tanrıçalar. Yunan Afrodit
Roma da Venüs’tür, Artemis Dianadır, Athena Minerva, Demeter ise Ceres’tir. Ya peki En
güçlü tanrıça Hera? Afrodit kadar güzel olmasa da Tanrı Zeus’ a ihanet etmemiş sadık
kalmıştır. Peki Mısır’ın yaşam ve sihir tanrıçası İsis. Ya Tanrıları da doğuran Anadolu’nun
bağrından geldiği söylenen anaç, üremeyi dişiliği bereketi simgeleyen Kibele. İşte tam da
burada kesişen kader tanrıları doğuran tanrıçalar bile dişiliğin sıradanlığından
kurtulamamıştır. Yeri ve görevi bildirilir ne yazık ki doğurdukları tarafından.
Peki teolojide kadının yeri nedir diye bakacak olursak; Musevilikte Yahudilik anneden geçer
(bu arada hep karıştırılan ve öğrenmek için çabalanmayan dinin adı Musevilik, ırkı
Yahudiliktir) ancak babanın adı da çocukları tanımlamak için kullanılır yani bir nevi soyadı
verme durumudur. Hıristiyanlık da ise kadın tamamen aşağılanır. Yok sayılır. Erkeğin
eksikliğini tamamlayan onun kölesi ona hizmet edendir. Ve kötülüklerinden korkulan diye de
yaftalanır ilk zamanlarda. Ancak daha sonra Tanrı’nın her iki cinside sevdiğine bunun bir
kurtuluş olduğuna inanılıp manevi eşitlik kavramını ortaya koymuşlardır. İslâmiyet de
yaratılışın verdiği hak ve sorumluluklar yönünden eşittir. Çünkü her ikisi de Allah’ın kullarıdır.
Birbirleri üzerinde hakları olduğu söylenir. Gerçi günümüz İslamiyet’in de İslâm’ı yaşayan
toplumlara göre değişen kadının yeri ve hakkı göz ardı edilmektedir. Çünkü bu toplumların
çoğunluğunda ataerkillik mevcuttur. Toplum gelenek ve kültürleri İslam’ın sağladığı eşitlikten
uzaklaşılmasına neden olmuştur.

Günümüz toplumlarında bu yanlışların ve sıradanlaştırmanın en çok yaşandığı ülkelerden biri
olan Türkiye’de kadın neredeyse insan yerine konulmayan bir varlık olmuştur. Bırakın kadın
olmayı, el üstünde tutulmayı, her şeyden mahrum bırakılan hak etmeyen olarak toplumda yer
edinmesine neden olunmuştur ve olunmaktadır. Kadın olarak bunda bizim hiç suçumuz yok
mudur? Elbette var. Doğamız gereği midir bilinmez güçsüz olmayı, korunulmayı,
sahiplenilmeyi isteyen, erkeğe bağımlı olmaktan hoşlanan hem cinslerimiz yok mu? Var
elbet. Bu tür yaşayanları yaşamak zorunda bırakılanları suçlamak çok da insanca gelmiyor
bana. Peki bu durumundan sıyrılmak istemeyişi ne derece sorgulanmalı bilmiyorum.
Çoğunluğu Müslüman olan ama parantez içinde yaşamayan, yaşamasa da dininin
inceliklerini öğrenmeye çalışmayan bir
toplumda bunların olması
kaçınılmazdır. Çünkü dininin kendisine
bahşettiği çalışma hayatının farkında
değildir. Oysaki kadın olmaktan çok
insan olarak çalışması üretmesi
gerektiğinin bilincinde değildir. Hatta
bazen bunu yapabilen, bunu yapmayı
başarmış kendi cinsini o yaftalar.
Evinde otursana, çocuklarına baksana,
okumasana, evlen evinin kadını ol,
kocan sana bakmak zorunda ve bir
sürü şeye daha doğrusu kendinin
cesaret edemediklerine içten içe
hayıflansa da onu yapmaman gerekir
diye de dışlar. Bu erkeğinde işine gelir
çünkü evde oturan kadın onundur,
sahibi kendisidir sanki. Getirdikleriyle
idare etmeli ya da ona sunduğu
imkanlar dahilinde kendisine dişiliğini
sunmalıdır ki egosu büyüsün. Bunun
tam tersini düşünen erkekleri de
konuya dahil etmemek haksızlık olur.
Aslında tam da burada kadın, kadının
düşmanıdır lafı hayat bulup gerçeklik
kazanıyor.
Sözün özü biz kadın olmaktan, kadın
olarak kabul edilmekten önce insan
olarak kabul edilmeyi hedeflemeli ve ona göre yaşamalıyız. Seçtiğimiz erkekler,
yetiştirdiğimiz erkekler bizim dünyaya gelmemize vesile olan erkekler, bizim yaşam
felsefemiz doğrultusunda şekillenir. Bunu unutmadığımız, onun ve bizim yaşamımızı,
çıkılmazlara sürüklememek için, eğitim durumumuz, bulunduğumuz aile, içinde yer aldığımız
topluluk ne olursa olsun biz kadın olmanın dayanılmaz hafifliğine değil, insan olmanın
onuruna ve gururuna sahip olduğumuz, yaşadığımız sürece var olur ve saygı görürüz.
Umalım ki bundan sonra ülkemizde bunu içimize sindirmiş yaşama geçirmiş bireyler olarak
yer alırız. Yoksa her gün vahşice kurban edilen kadınların sayısı arttığında kanıksanan
ölümler oluruz. Unutmayın ki ekinokslar eşitliğin sembolüdür ve 21 Mart ile 23 Eylül’de
yaşanan ilkbahar ve sonbahar ekinoksları eşitlerken geceyi gündüzü bize yaratan tarafından
bahşedilen insan olma ekinoksunu yaşamamamız en büyük hata olur. Hayatın ekinoksunu
sonuna kadar yaşayalım.

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Previous Post

Öyküler Üzerine / Gökhan Çağlayan

Next Post

İnceden İnceye Dertleşme / Neşe Cerit

Ayşe Özçelikler Aydoğanlar

Ayşe Özçelikler Aydoğanlar

16.07.1966 tarihinde İzmir’de doğdum. Evliyim ve İstanbul da yaşıyorum. İlk, orta ve lise eğitimimi İzmir’de tamamladım. Kıbrıs’ da Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğinde iki yıl eğitim aldım. İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünü okudum. Emekliyim. Şu anda kendimce kısa öykü denemeleri yazıyorum. Halk eğitim kurslarında senaryo yazımı ve kısa film atölyesine katıldım. Gençlik yıllarımda okul gazete ve dergilerini hazırladım. Yazmış olduğum aile hikayemin romanını basıma hazır hale getirdikten sonra senaryosunu yazıp kısa film veya belgesel olarak çekmek istiyorum.

Next Post
İnceden İnceye Dertleşme / Neşe Cerit

İnceden İnceye Dertleşme / Neşe Cerit

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Result
View All Result

Hakkımızda

Kibele Kültür Sanat Logo

Kibele Kültür Sanat

Merhaba sevgili okur.

Mitolojide Tanrıların anası olarak bilinen Tanrıça Kibele’nin anaç, üretken, hayatın devamını sağlayan özelliklerinin uğruna inandık. Ve onun adını kullanıp Kibele Sanat olarak edebiyatta biz de varız dedik. Edindiğimiz misyonla amacımız; bizden önceki kalem ustalarımızın bayrağını, gelecek kuşaklara ulaştırmak. Çünkü edebiyat dünya tarihini içinde barındıran devasa bir ansiklopedidir… Devamını Oku

Arşivler

  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Eylül 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Ocak 2024
  • Aralık 2023
  • Kasım 2023
  • Ekim 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023

Kibele Kültür Sanat Logo

Kategoriler

  • Anlatı
  • Araştırma
  • Deneme
  • Genel
  • Hakkımızda
  • İnceleme
  • Kitap İncelemeleri
  • Masal
  • Öykü
  • Roman
  • Şiir
  • Sinema
  • Sizden Gelenler
  • Söyleşi
  • Tiyatro
  • Yeni Çıkanlar

Son Yazılar

  • BİR VAGON KİRALADIM/EZEL ALTUNIŞIK
  • RAYLARIN GÖLGESİ / GİZEM ENGİN
  • İçimizdeki Mia / Elif Kahriman
  • Çöl / Murat Halıcı
  • Masal / Murat Halıcı

Copyright © 2024 Kibele Kültür Sanat. Tüm Hakları Saklıdır.

No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Kadromuz
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol

Copyright © 2024 Kibele Kültür Sanat. Tüm Hakları Saklıdır.