Bazen sadece adım atmak gerekir. Ne kadar büyük ya da ne kadar küçük olduğu önemli olmadan bir adım atmak. Küçükken attığım adımları sayardım. Ta ki yorulana dek. İşte o zaman durur ve kafamı kaldırırdım. Yorulduğumu söylememe bile gerek kalmazdı bazen. Bazen de yoruldum, derdim. İşte o zaman onun sıcacık sırtında bulurdum kendimi. Elimi tutan elleri düşürmekten korkarcasına bacaklarımı sarardı. Onun endişesi görsem de ben hiçbir zaman endişe duymazdım başım onun sırtına yaslandığına. Çünkü bilirdim ki beni asla düşürmezdi. Her insanın hayatta en çok güvendiği biri vardır. Onu hiç düşürmeyeceğinden emin olduğu. Küçükken her şey daha keskin ve daha net gelir insana. Sevgi, öfke, kavga… Küçükken hepsi daha bir korkutur insanı.
Neyi hayal ettiğimi hatırlamaya çalışırım bazen. Büyüdükçe insan geçmişi daha bir unutur oluyor. Büyüdükçe hayal ettiğimiz şeyler öyle hızlı değişiyor ki geçmişin ipi avuçlarımızın içinden kayıp gidiyor sanki. Mesela duvara yansıyan incir ağacımızın gölgesini hatırlıyorum. Duvarı sıvazlayan sert rüzgârın sesini ve sallanan dallarının duvara vuruşunun beni nasıl ürküttüğünü… Biraz ilerimde, ayaklarımın dibinde yanan sobanın tavana vuran turuncu ışığını hatırlıyorum. Çatırdayan odun sesini, üzerimdeki yorganın ağırlığını ve hareketsizce yatan bedenimi… Sabah olunca tüm sıcaklığını yitirmiş sobanın çelik gibi soğuk borularını, aynı soğuklukta titreyen ellerimi hatırlıyorum. Sadece ellerim titrese iyi, sanki göğsümün altındaki kalbim titriyor ve bütün bedenimi sallıyordu. Sanırım bu yüzden soğuğu hiç sevmiyorum. Sobanın önünde unutulmuş odun kovasını, gecenin karanlığında tuvalete gitmek için yolumu ararken kovaya takılıp düşünce geceye yayılan tıngırtıların sesini ve acıyan dizimi hatırlıyorum. Gecenin karanlığında korkmadan yürüdüğüm o koridoru ve cesaretimi… Annemin bacaklarının arasına sıkıştırdığım ayaklarımı hatırlıyorum. Ayaklarım hep soğuk olurdu. Bir de çok ağrırdı. Onun ince parmaklarının ayaklarımı sarışını, ufalamaya başladığında ağrımın hemen azaldığını hatırlıyorum. Duvardan akan su damlacıklarını hatırlıyorum. Zamanla yeşermeye başlayan duvarların kokusunu… Su çeken tavanların kararan beyaz yüzünü hatırlıyorum. Karanlık bulutlar gibi evin içini sarışını… Sonra mis gibi kokan yemek kokusunu hatırlıyorum. Oldum olası sevmişimdir eve sinen yemek kokusunu. Çoğu insanın sevmediği o kokuyu… Ben severim yemek kokan evi. Çünkü bana annemin varlığını hatırlatır.
Küçükken çok fazla yemediğimi hatırlıyorum. Sürekli su içtiğimi… Ve bunun için yediğim azarı. Bir daha yemeğim bitmeden ağzıma girmesi yasak olan suyun bardağını itişimi hatırlıyorum. Gözlerimin doluşunu… Ağladığınızı birinin anlamasından korkarak yutulan lokmaların ne kadar zor olduğunu hatırlıyorum. Midenize inen bir lokma değil de göğsünüze inen bir taş kadar ağır olduğunu… Yaşaran gözlerinizi önünüze dikmeniz gerektiğini ve aynı zamanda akmasına engel olmanın ne kadar zor olduğunu hatırlıyorum. Annemin gülen yüzünü hatırlıyorum. Sonra ağlayan yüzünü. İnsan karşısında ağlayandan daha çok canının yandığını hisseder mi? Hissediyormuş. Hayattan hiçbir şeyin bana onun ağlaması kadar acı vermediğini hatırlıyorum. Avuçlarımı yanaklarına sarıp sonsuza dek yok etmek istediğimi… O an içimde bunu yapabilecek gücü bulduğumu hatırlıyorum.
Masalar hatırlıyorum sonra. Kim bilir kaç kez güldüğümüz, kaç kez kavga ettiğimiz kaç kez sessizlik içinde yediğimiz o sofraları hatırlıyorum. O sofraların bazen dünyanın en mutlu yeri bazen de görebileceğiniz en kötü kâbus oluşunu… Bazen kahkahalar sarıyor duvarları bazen de derin bir sessizlik ya da korkutucu bir gürültü… Hatırlıyorum… Çocukken hangisinin daha iyi olduğunu anlamanın zor olduğunu. Sonunda sessizliğin hep en güzeli olduğunu… O büyük kahkahaların uzun sürmediğini hatırlıyorum. Dünyanın en mutlu insanı gibi hissederken sadece bir gece de dünyanın en üzgün yüreğine sahip olmanın çok saçma gelişini… Zaman geçtikçe insanın buna ve tıpkı bunun gibi her şeye alışır olduğunu hatırlıyorum. Her kahkahanın bir bedeli olduğunu öğrendiğim o geceyi hatırlıyorum. Ne zaman gülsem içimdeki o acaba korkusunu…
Hayallerimden çok acılarımı hatırlıyorum, evet. İnsanı insan yapanın acıları olduğunu biliyorum. Belki o zamanlarda değil. Ancak şu an durup olduğum yerde kendime baktığımda bunu anlıyorum. Ve unutmuyorum. Ne hayallerimi ne acılarımı ne de geçmişi… Hatırlamak gün geçtikçe zorlaşıyor ama unutmuyorum. Kim bilir belki hala o çocuk olsaydım, unutmak isterdim. Ama bugün, beni ben yaptığı için onları unutmuyorum.