Çıktı merdivenlerden yavaş yavaş Halime.
Arkasından koşturan oğlunu eve yollamış olmanın rahatlığıyla,
Hava ayaz mıydı, sisli miydi yoksa
Biraz da puslu muydu?
Bilmezdi, görmezdi, ilgilenmezdi de.
Bacakları yorgun adımlarla taşırdı bidonları,
Bir aşağı bir yukarı.
Gördüğü, bildiği tek gerçek buydu.
Temizlerdi apartmanları ki akşama
Yüzler gülsün, sevinsin çocuklar.
Diye belki de ömrünün en sağlıklı yıllarını
Vermişti kaderine.
“Kader miydi, tercih miydi?” bilinmezdi.
Ama koştururdu hayat gailesiyle Halime.
Anneydi, eşti, kadındı, insandı.
En çok da kendi yüreğine düş idi.
Hayalleri olanaksızdı belki de, olsun.
Çocuklarına reva gördü yaşamayı.
Bazısının telaşına kapıldı, bazısının sevincine.
Etrafta rüzgâr gibi eser, herkesin derdiyle boğuşurdu.
Kendine niceydi Halime.
Hep olsundu dünya başkalarının.
Yeter ki sevinsindi çocukları.
Yaşardı başkası namına iki kere.
İki kere, üç kere, dört kereydi zamanı.
Herkes için her şey olmaya doğmuştu sanki.
Baba evinde küçük yardımcı, kendi evinde başyardımcı
Kurulu düzeni çoktan yırtıp atmıştı Halime
Yaş kemale ermiş, istekler bitmemişti.
Bir yerde “Dur!” demeliydi örülmüş ağlara.
Durdu da dünya, bu sefer yokluğuyla
Sınanıyordu nefes verdiği başka dünyalar.