Denizin sahteci dalgaları geminin soytarı dümeniyle eğleniyordu. Korsanların o maymunsuz omuzlarının okyanusun yüzme bilmeyen balıklarıyla eş zamanlı sarsıldığı bu akşamüstünde gün batarken bir gölge balığı diplerden yüzeye doğru ilerlemeye başladı. Aynı vakitlerde gemiciler bilinçaltlarındaki dalgalarla oradan oraya savruluyorlardı. Kibar, naif bir savruluş… Ve güneş battı. Fakat romantik bir edayla değil, gayet görevsel, gayet ciddi…
Gemideki genç adamın kırmızı başlığı vardı. Başlığı iyice çekiştirdi. Geminin kıçında her zamanki gibi akşamı dinlemeye başladı. Her akşam dinlediği, derinlerden gelen o sesi ah bir kez daha duysa. Kuş cıvıltısına benzer melodiler tekrar kulağının yüzyıllık kirini parçalasa ne olurdu? Tevekkülle bekledi. Işte notalar kulağına doğru uçmaya başladı. Onların sirenler olduğuna emindi. Ah deniz perileri… şu kırmızı başlıklı adam aşkından erimeden evvel bir görünüverseniz ona.
Adam heyecanlı gözlerle ileriye baktı. Perisel bir güzellik görmek için dikkatle seyretti. Fakat hiçbir şey göremedi. Yalnızca dinledi. Gece vaktine doğru sesler kesildi. Uyuklayan adam geminin soğumuş zeminine oturmuş yarı açık gözlerle karanlığı izliyordu. Kısık sesle söylenmeye başladı. “ Ah deniz perisi, yüreğimin sanatsal kederi, yalnızlığımın tüneği neredesin? Siren diyorlar size. Ne efsane ama. Peri yaratıklarından ne farkı var bu davudi sesinizin. Bir görüverseydim sizi.” Adamın sesi buhar oldu ve havaya yayıldı. Ardından yoğunlaşarak bir nem tanesine dönüşüverdi. Şimdi ise denizin yüzeyine doğru yol almıştı. Tuzlu suya değer değmez titreşti ve derinlere doğru süzüldü. Gitti, gitti ve gölge balığının kafasına düşüverdi. Balık önce sersemledi çünkü bu çok ağır bir su damlasıydı. Maddi ağırlıktan ziyade manevi bir yükü vardı. Su damlası kırmızı başlıklı adamın deniz perisine yakarışını tüm tınısıyla gölge balığına fısıldadı. Balık dinledi ve her kelimede adeta içine bir avuç okyanus doldu. Tüm vücudu hüzünle titredi. Su damlası gölge balığının kafasından gözüne doğru kaydı ve orada birkaç saniye bekledi. Bir vakit sonra ise gözünden aşağı bir damla süzüldü. Okyanus bunun su damlası mı gözyaşı mı olduğunu hiçbir zaman bilemeyecekti.
Gece bitti. Ve ertesi geceler de bitti. Okyanus en sessiz gecelerini yaşıyor gibiydi. Gemi her gittiği yere ezeli sessizliğini götürüyordu. Kırmızı başlıklı adam nicedir deniz perisinin şarkısını duymuyordu. Geminin kıçına oturdu. Adeta bitmiş bir sevdanın hasretini çekiyordu. Umutsuzca… Başlığını çekiştirdi. Aynı vakitlerde diplerde bir gölge balığı günlerdir şarkı söylemediği için sürüsünü kaybetmişti. Çünkü gölge balıkları ezgisel sesler çıkararak okyanusa bıraktıkları şarkılarla haberleşirlerdi. Bazı insanlar da bu sesleri duyup bir deniz perisi hayal ederek ona aşık olurlardı. Gerçek kahramanlar ise okyanusun dibinde sonsuza dek kaybolurlardı.