Bizi Foça’ya götürecek otobana girmeden önceki benzin istasyonunda oğlana süt burger almak için annesi durduğunda ben de arabadan indim. Onlardan önce markete girdim ilgimi çekecek birine rastlarım diye. Epeyce bakınmama rağmen hiçbirini beğenmedim. Yeğenim oğluna süt burger bulmuştu. Tam arabaya binmiş hareket etmek üzereyken markette camın arkasında gülerek bana baktığını fark ettim. Boylu posluydu beyaz üzerine boyuna mavi çizgili bir şort takım giymişti. Pembe papyonuyla da gerçekten çok sevimli görünüyordu. “Ama içeride görmemiştim onu” diye hayıflandım. Gamze soran gözlerle bana bakınca “şimdi gördüm” diye bir şeyler geveledim. Sanırım ne demek istediğimi anlamadı. Plaja gitmeden yol üstündeki bir kır kahvesinde kahvaltı yapacaktık. Oraya doğru hareket ettik.
Kır kahvesinin genişçe bahçesinde çocukları eğlendirecek jetonla çalışan ışıklı sesli türlü oyuncaklarla iki salıncak vardı. Kaan’ı annesi salıncakta sallarken bir sürü fotoğrafını çektim. Salıncağı hareket halindeyken yakalamak istiyordum. Üç dört tanesinde enstantaneyi yakalamayı başardım. Kahvaltı tahminimizden uzun sürdü. Kızların menemenleriyle içinde domates, salatalık, peynir, iki çeşit zeytinin olduğu söğüş tabakları çabuk geldi. Domates kabuklarından birer gül konulmuştu tabakların ortasına. Ama çaylarla benim pişilerin gelmesi dakikalarca sürdü. Defalarca personele hatırlattık onları. Elektriğin kesik olması gecikmeye neden oldu dediler ama jeneratörü çalıştırdıktan sonra da çaylarla pişilerin gelmesini çok bekledik. Nihayet çaylar gelmişti ama pişiler hala görünürde yoktu. Oğlanı çalışmayan otomobilde arabaya bağlı iple çekmekten yorulan ve sıkılan yeğenimin artık beklemeye tahammülü kalmamıştı. Pişileri sonunda getiren kız “Biz onları unuttuk demesin mi” Söylediği belki doğruydu ama bir ihtimal hamuru yeni yoğurmuş ve mayasının gelmesini beklemiş olabileceklerini düşündüm. Pişilerin ikisi hariç geri kalanlarını yağ çekmiş olmasına rağmen çarçabuk yedim. İkisini oğlan öğleden sonra plajda acıkınca beklemiş ve soğumuş olmasına rağmen severek yedi.
Denizin turkuaz rengine bayıldım, tahmin ettiğimden sıcaktı. İki kez girdim. Giriş parasına dahil olan soğuk içecekleri içtik. Yine biletin içinde olan hamburger tabağındakileri oğlan biraz tırtıkladı. Ekstra meyve tabağı ve çerez istedim. Yeşil erik, kiraz çok güzeldi. Kavunsa fena değildi. Beğenmememe rağmen karpuz dilimlerinden de epeyce yedim. İki kişilik hazırladıkları meyve tabağının yanında gelen azıcık çerez tam bir hayal kırıklığıydı. Plajdan ayrılmamıza yakın Karşıyaka’ya dönerken yine büyük bir benzin istasyonu marketinde hoşlanacağımı bulmayı kafama koymuştum. Ama önce Foça merkezde bir kafede yeğenimin annesiyle Gamze glutensiz biralarla bense yerken boğuştuğum kocaman hamburger ve limonatayla güneşi batırdık. Ancak yeğenimin annesinin tavsiyesiyle büyük umutlarla girdiğim benzin istasyonunun marketindekiler acınası görünüşlü birkaç zavallıydı. Arabaya döndüğümde camın arkasından gülümseyerek bana bakan papyonluyu düşünmeye başlamıştım. Asıl istediğimin o olduğunu anladım. Ama o benzin istasyonu geliş yönünde kalmıştı. Otobanda hızla karşıdan karşıya geçerek o markete gitmeyi düşündüm. Bu yıllar önce beşinci katın pencere çıkıntısında dizlerimin üstünde yatak odası penceresi silmemden bile daha büyük bir çılgınlık olacaktı, yapabilseydim tabi. Engel oldular.
Karşıdaki benzin istasyonuna gitmem yerine otobanın bu tarafındaki aynı adlı benzin istasyonunda durmaya karar verdik. Belki buradaki markette rastlayabilirdim benimkine. İyi kalpli Gamzenin bulacaksın öngörüsünün gerçekleşmesi için dualarımı ede ede vardık benzin istasyonuna. Yeğenim arabayı daha durdurmadan karşıdan marketin camına yasladığı heybetli sırtından tanıdım onu. Arabayı durdurur durdurmaz fırladım. Arkadan ona benziyordu ama yüzünü görmeden emin olamazdım. Yüce Allah’ım şükürler olsun oydu. Cama yaslanmış şakacıktan çıkardığı diliyle gülümsüyordu bana. Yolculuğa kimseye aldırmadan sarmaş dolaş öpüşe koklaşa devam ettik. Sevgilim yanımızda küçük koltuğunda oturan Kaan’ın sürekli kolunu bacağını çekiştirmesine çığlık çığlığa ona sarılmasına sonsuz sabır gösterdi.
Yeğenim evinde annesinin doğum günü için küçük bir kutlama yapmak istiyordu. Geceye orada devam edecektik. Salondaki ikili kanepede yine el ele göz gözeydik. Yeğenimin kocası odadan çıkıp geldi. Hayretini bıyık altından gülümseyerek saklamaya çalışıyordu. Sözünü sakınmayan biri olduğundan çok geçmeden dayanamayıp sordu: “Nereden buldun bunu?” Gururla “Foça’dan” dedim “Ruh eşim” Yeğenim önce kadehler ve şarapları getirdi masaya. Sonra ortaya otlu peynir, zeytin, kuru kayısı, çilek, soğuk salam ve füme etten oluşan tabağı koydu. Glutensiz krakerler, fıstık ezmesi, kendi pişirdiği ekmeği çarçabuk mutfaktan getirince masa hazırdı. Sevgilimle bir an evvel baş başa kalmak istiyorduk. Heyecandan ikimizin de bir şey yiyecek hali yoktu. Ama benim masaya oturmam da ısrar etti. Biraz şarapla bana eşlik eder mi diye sorduğumda usulca gecenin bize kalacak kısmında aklının başında olmasını istediğini söyledi ve ekledi: “Sen tadını çıkar” Füme et,soğuk salam yemeyeli yıllar olmuştu. Füme et lezzetli değildi, salamaysa tersine bayıldım. Glutensiz krakeri üzerine sürdüğüm fıstık ezmesiyle lezzetlendirmeye çalıştım. Ekmeğiyse çok beğendim. Yeğenimin ikinci kadeh teklifini geri çevirdim. Dikkatim dağılmış bir ara, sevgilimin kanepede olmadığını fark ettim. Klktım bakındım ona. Belki balkondadır diye açık kapıdan balkona çıktım. Orada da yoktu. Kaygılanmaya başlamıştım, balkon içimi ürpertiyordu. İçeri girdim. Neredesin aşkım diye seslenecektim ki bir de mutfağa bakayım dedim. Duvara kapanmış sayıyordu hafiften “Sekiz, dokuz, on. Sağım solum sobe saklanmayan ebe” Döndü “Buradasın aşkım, çok merak ettim seni” Sarıldık. Kaan’ın saklambaç oynamak istemesine karşı çıkamamıştı. İyi yürekli sevgilim benim. Gecenin finalini annesinin favorisi cheese kekle yaptık. Mum yoktu, kibrit çöpü yaktık. Dileğini tuttu, üfledi annesi. Alkışladık.
On ikiyi geçiyordu taksiye bindiğimizde. Öyle mutlu ve heyecanlıydım ki. Şoför gençten bir adamdı. Sanki sevdiğimi biliyormuş gibi 90’ların damar şarkılarını çaldı peş peşe. Scorpions’tan “Wind of Change” Müziğin sesi yükseldi. Artık her taraf aşktı. Elini tutmak istiyordum ama çekiniyordum şoförden. Ama “Don’t Cry” taksinin içini doldurduğunda dayanamadım elini tuttum. Yavaşça “Nasılsın? İyi mi?” dedim. Şoför duydu beni sanırım. Dikiz aynasından da görüyordu ellerimizin birleştiğini muhtemelen. Bir süre böyle gittik sonra elini bıraktım aşkımın yavaşça. Arabadan inerken şoför “güzel” dedi. Ağzım kulaklarımda “Kurbağa Prensim benim” dedim. Kafasını salladı gülerek arabayı hareket ettirdi. Aşkımın bir eli omzumda mutluluktan gözlerimizin içi gülerek bakıyorduk birbirimize merdivenlerden evimize çıkarken.