Soğuk ve nemli odanın penceresinden gelecek olan mevtayı beklemek… Evet, yıllar var ki bu kasvetli havayı soluya soluya geçirilen koca bir ömür. Dile kolay. Gassallık.
Yaptığım işten ne zevk aldım ne de nefret duydum. Öylesine yapıyordum işte. Hiç düşünmedim insanların neler hissettiklerini. Ben işimi yaptım hep. Tek bildiğim ay sonları cebime giren maaşımdı. Bir de emeklilik hayallerim.
Emekli olunca bir sahil kasabasına yerleşecektim. Evim iki katlı ahşap bir ev olacaktı. Ön kapısı erguvanlar, menekşeler, güllerle bezeli bahçeye bakacaktı. Hem sebze de yetiştirirdim burada. Ya meyve ağaçları? Evvela elma ağacı dikecektim. Meyvelerin şahıydı elma. Sonra sırasıyla erik, şeftali, nar, ayva…
Yine böyle hayallerle oturdum tahta sedire. Beğenmediğim oda, bir anda renklenmiş, hoş kokularla bezenmişti. An oldu zaman kavramını yitirdim. Başım gri bulutlara değiyordu. Göz kapaklarım ağırlaştı.
Bir anda kopan çığlık sesleriyle irkildim. Yine oradaydım. Bedenim baştan aşağıya titredi. Güzel bir rüyadan zorla uyandırılmış bir çocuk gibi saf saf etrafıma bakındım.
Kapı açıldı. Odaya önce imam girdi. Ardından mevtanın kocası… En sonunda sedyede boylu boyunca uzanmış o kız.
Yüzü soluk, göz çukurları simsiyah, elleri suda boğulmuş cesetlerin elleri gibi buruşuk… Ne de güzel bir kızmış. Çok erken terk etmiş burayı. Ne ki ölümün erkeni olur muymuş?
Meslek hayatım boyunca hiç hissetmediğim garip bir duygu kapladı içimi. Kalbim sıkıştı. Vücudum kaskatı kesildi. Gözlerim karardı. Üzerime bir ağırlık çöktü.
‘’Neler oluyordu?’’
Ölümün soğuk yüzünü ilk defa hissediyordum. Bir gün bu kızcağız gibi ben de ölecektim. Bende mi böyle odalarda, hissiz gassallar tarafından yıkanıp kefenlenecektim. Düşüncesi bile tüylerimi ürpertti. Kendime çeki düzen vermeliydim. Elimi yüzümü yıkadım. Yavaş adımlarla kızın kocasına yaklaştım ve:
-Başın sağ olsun kardeş. Mekânı cennet olsun! Dedim.
Adam başını sallamakla yetindi.
Ellerimin titremesine aldırmadan mevtayı yıkamaya başladım. İmam eşliğinde abdestini aldırıp tüm vücudu beyaz kefene sardım.
Meslek hayatım boyunca ilk defa gözümden yaş geldi. Oysa hep sakin ve soğukkanlıydım. Ne ölünün soğuk yüzü ne de yakınların ağlaması beni huzursuz ederdi. Demek ki yaşlanıyordum.
Ölüm elbet bana da gösterecekti soğuk yüzünü.
Ve o an karar verdim emekli olmayı. Yaşayamadığım tüm güzellikleri, hayallerimi süsleyen evi, çiçek dolu bahçemi, meyve ağaçlarımı düşündüm. Ve bir an önce eve gidip karıma ‘’seni seviyorum’’ diyecektim. Çocuklarımı hiç olmadığı gibi bağrıma basacaktım. Kapı komşum Mümin amcanın ağaçlarını budayacaktım.
Hepsinden önemlisi insan olacaktım.