Yalnızlığım ağ kurdu evimizin duvarlarına sen gittiğinden beri.Bir daha gelemeyecek oluşuna mı üzüleyim,seni bir daha göremeyeceğime mi,yoksa senden sonra kimsemin kalmayışına mı Zehra’m?İki evladımız var.Senin hatırına gelip dolaşırlardı bizi bilirim.Ama artık sen yoksun,o yüzden eskisi gibi sık gelmiyorlar.İki haftada bir gelip pazar alışverişimi yapıp,ayak üstü birkaç eksik cümle kurup gidiyorlar.Sen yoksan ne yapayım ben domatesi,biberi,patlıcanı hatta uzun soluklu cümleleri?Öyleki kuşlarımız Halit ve Narin bile kesti muhabbeti benimle.Sanki bütün dünya senin hatırına dönmüş.Senin gidişinden beri üç yüz altmış beş gün kaç defa geldi geçti üstümden?Kaç takvim eskittim bilinmez.Gerçi takvim yapraklarını da atmıyor saklıyorum.Onlar sensiz günlerimin en büyük şahidi.Sanki bu dünyadan benden önce göçüp gideceğini hissetmişsin gibi çamaşır makinasını kullanmayı öğretmiştin bana.Şimdiona bakıyorum,sadece o beş dakikayı hatırlıyorum yeniden,yeniden ve yeniden.Her gün üzerime döküyorum yediğim yemeği,bile-isteye.Bir gün salça lekesiyle,diğer gün şekerli çay,diğer bir gün vişne kompostosu lekesiyle uğraşıyorum.Seninle konuşuyorum kafamda.Önce kendime kızıyorum,sonra senin cümlelerinle devam ediyorum.”Olsun Mehmedim,atarız şimdi makinaya,biraz da deterjan üzerine,oh mis,bak çıktı bile lekesi” diyorsun.Ah Zehram,kalbimdeki boşluğunun lekesi de çıkar mı böyle peki? Günler,aylar,yıllar geçiyor;bir tek senin yokluğunun acısı geçmiyor içimde,o hep taptaze.
Hatırlarmısın Zehram? Ne de güzeldi senli eski günler.Sen,ben,çocuklarımız,torunlarımız yemyeşil bahçemizde piknikler yapar,top oynar,ip atlardık.Adeta yeniden genç olurduk seninle,çocuk olurduk.Seninle çay bahçesine gidip çay mı,oralet mi kavgası yapmayı,sinemaya gidip filmin sonunu tahmin etmeyi,ormana gidip doğanın sesini dinlemeyi,çekirdek çitlemeyi çok özledim.Bu hayaller bir yana bir de bu hayatın bazı gerçekleri var tabi.Yokluğun gibi.
Ölmeden bir yıl önce çocuklara aldırdığın ecza dolabına bakıyorum..Konuşuyorum onunla,anlatıyorum.Senden sonra beni bir o dinledi,kim ne bilsin.Tüm günlerimi onunla geçiriyorum bu aralar.Hatta ecza dolabına koyduğum ilaçlarıma yeni isimler verdim.Romatizmam için Zehra kremimi,tansiyonum için Zehra hapımı ve şekerim içinde Zehralı makinamı kullanıyorum her gün.Şekerim sen çıkıyor,Zehra diyor.Alıyorum ilacımı her yer sen kokuyor.
Torunlar geliyorlar öyle arada sırada.Senin o el emeği göz nuru ördüğün dantel peçeteleri sarıp,börek yapıp,içine de anne yadigarı tesbihlerini koyuyorlar oyun niyetine.Tövbe bir şey demem Zehra’m.Severim torunlarımı,çocuklarımı,seni.Kızmam.Hatta artık hiçbir şeye kızmam Zehra’m,kendimden başka.Aksi adamdım aksi.Bir keresinde sobamızı kurarken boruları yere düşürmüştün ve sana çok bağırmıştım be Zehra’m.Affet Zehra’m affet.
Gidişinin dokuzuncu yılında beni bıraktığın o armut ağacının altında oturuyorum yeniden.Eskilerdeyim hep,senli günlerdeyim.Hani bir gün ben çok hasta olmuştum,bana o meşhur hasta çorbandan yapmıştın bol limonlu.Hemen iyileşmiştim be Zehra’m.Beni iyileştiren şey o çorba değil,senin varlığın,bana verdiğin sevginmiş şimdi anladım.Yokluğunla her gün biraz daha artıyor ağlayışlarım,hastalanışlarım,sızlanışlarım,haykırışlarım.
Bugün bir defter buldum sandığının içinde Zehra’m.Okumam,yazmak yok bilirsin.Çağırdım muhtarın oğlunu,okuttum defteri.”Bu bir günlüktür Mehmet amca”dedi Necdet.Günlük tuttuğunu bilmezdim Zehra’m.Dayanamadım,okuttum.Affet be Zehra’m.”Hele oku bakalım Necdet oğlum,neler yazmış benim gözümün nuru” dedim,başladı okumaya Necdet.
“Günlerim canım yavrularıma bakmakla geçiyor,iyiler çok şükür Allah’ıma,daha ne isterim ki ben.Bir de Mehmedim az daha sakin olsa,her şeye bağırmasa.” Önce duraksadım,derin bir nefes aldım ve rastgele başka bir sayfayı açtırdım Necdet’e.
“Sen ettin kendine Zehra,ah Zehra ah.” Başka bir sayfa çevirdik.
“Nişanlısı Emine atmadı boşuna nişanı,en başından anlamış bu adamın
aksiliğini.Kendi derdine yan Zehra”
Kalbim sıkıştı ama belli etmedim Necdet’e.”Var git evladım evine,baban merak eder,başka bir vakit çağırırım seni,sağol evladım”diyebildim.Bir selam çakıp çıktı evden Necdet.Kim bilir neler düşünmüştü ? Acaba okuduklarını anlatır mıydı anasına,babasına?Sonuçta babası muhtar,doğru sözlü bir insan.E sözü de geçer buralarda.Ya ayıplarlarsa beni,ne etmiş öyle hanımına derlerse ? Anası da anlatır mıydı acaba altın günlerinde,çarşıda,pazarda,bağda,bahçede?Duyar mıydı eski nişanlım Emine?”Oh olsun” dermiydi ki ? Dese de haklıydı zaten,çok ettim ona da.Öyle mi olur,böyle mi olur diye diye sabahı zor ettim Zehra’m.
Çağırdım vakitlice Necdet’i.Sakın kızma,gönül koyma bana,okuttum yine defteri Zehra’m.İlk evladımız Murat’ın doğduğu gün yazmışsın mutluluğunu.Ay ışığında yaptığımız yürüyüşleri,ormanda çadır kurup güneşin doğuşunu izlediğimiz günleri de yazmışsın,hepsi çok güzel.İkinci evladımız Muhsin’in doğduğu gün de yazmışsın sevincini ve kederini.Aynı gün kız kardeşin Zeliha’yı kaybettiğini yazmışsın.Dün gibi hatırlıyorum o günü.Nurlar içinde yatsın Zeliha.Çok iyiydi,çok yardımını gördük onun da.Allah rahmet eylesin.Orada kavuşmuşsunuzdur belki kim bilir.
En son sayfalara takıldı gözlerim.Çocuklara,torunlara;doğduklarında ve düğünlerinde verilen hediyeleri de not etmişsin.Necdet söyledi ,ödediklerinin üzerini de çizmişsin.Ah be Zehra’m.Hiç sevmezdin borçlu kalmayı ve başladı Necdet listeyi okumaya.
“Can dostum Menekşe’ye torunların sünnet düğünlerinden iki küçük altın” Ah Zehra’m,hiç üzer miyim seni.Önceden çok üzdüm ama onları sayma,sen beni bilirsin Zehra’m.İki gün sonra emekli maaşımı alacağım,hemen gidip kuyumcu Kazım’dan alırım altınları,yollarım oğlanlarla.”Başka var mıdır Necdet evladım,oku bakalım.”Topal Nedimle karısı Nimet’in torununa bir çift ayakkabı,ahiretlik Necmiye ‘ye bir yarım altın,yan komşu Halime’nin kızına bir küçük altın,çocukların ebesi Hayriye’ye bir tane büyük boy tencere,alt mahalledeki dilsiz Cahide’ye bir çaydanlık,aile dostumuz Yaşargillerin oğluna bir burma bilezik…Ah be Zehra’m,benim emekli maaşı da yetmeyecek anlaşılan.Bunları yazdığına göre vardır bir bildiğin elbet.
Nefesimin daraldığını,kalbimin sıkıştığını hissediyorum.Soğuk terler döküyorum adeta.Necdet korktu yavrucak”Babama haber edeyim,hemen gelirim,sen korkma Mehmet amca” dedi.Neden korkayım Zehra’m,nasıl korkayım.Bunca yıl sonra sana kavuşacağım günü beklemişim.”Necdet dur oğlum,şu sayfayı da oku”dedim ve rasgele bir sayfa açtım yeniden “İki gözümün nuru Mehmedim.Hayat bizim yaramız,biz birbirimizin yara bandıyız.Bu defteri okutur musun bilmem ama eğer bu sayfayı okuduysan lütfen ecza dolabının arkasındaki yazıyı da okusunlar sana”.Necdet hemen ecza dolabını asılı olduğu duvardan aldı ve arkasını çevirip okumaya başladı.
“Can yoldaşım,hayat arkadaşım,iyi ki varsın Mehmedim.Hani demiştim ya defterdede,hayat bizim yaramız ve biz birbirimizin yara bandıyız.Asıl şifamız bu dolabın içindekiler değil,
Bizim ecza dolabımız çocuklarımız.




Başarıların daim olsun…
Öyle içten öyle güzel yazılmış ki, bitmesin istedim. Mehmet amca anlatsın biz dinleyelim, Zehra teyzem yazsın biz okuyalım. Öyle güçlü ki kaleminiz, inanılmaz beğendim. Bir solukta okudum, emeğinize kaleminize sağlık👏👏👏
Tebrikler mükemmel olmuş 🎀🌸📚