Her öykü başlangıçta masum mudur? Kimbilir? Her öykü kendisine özgüdür. Her öykü mutlu bitmez. Hatay benim için kadim acıların, tutkuların, derin sevdaların kentidir. Hatay benim Ermeni yanım Türk görünürlüğümdür.
Hatay bir İskenderun limanında Aldırma Gönül diyerek avazım çıktığım kadar sustuğum kal diyemediğim şimdi yaşadığını bile bilmediğim Neciptir. Dirisini de ölüsünü de bilememektir birinin.
Bir Ermeni kilisesinde bilmediğim bir dilde kendimle baş başa iken dışarı çıktığımdan aslımda yitik bir kimliğimdir.
Vakıflı köyünde o incir reçelini alırken her şey nasıl olurdu dediğim yerdir. Bütün bilinmezliklerim bir deprem altında kaldığı yerdir Hatay.
Hatay yaşamaktır benim için nefes almak. Harbiye bölgesinde saatlerce heykel yapan bir ustayı izlemenin dayanılmaz güzelliğidir. Hatay nefestir. Öncesiz sonrasız
Samandağ’ında o muhteşem ağacın içine girip bir ağaç olmaktır. Akdeniz’in en güzel sularında deniz olmak.
Eski bir İskenderun meyhanesinde son bir veda dansında sorulan tüm sorulara susmaktır.
Aynı anda tüm dinlerin tüm kültürlerin bir arada yaşamasının zenginliğidir.
Ve deprem o
O
O aslında her şeyi silip götürse de anılarımızı silip alamamıştır. Duygularımızı, hislerimizi. O İskenderun Limanı bizimdir. O salaş meyhane bizim. O adını bilmediğimiz dil bizim ana dilimizdir. Bunu bizden kimse alamaz. Ve Hatay tüm bunlardan dolayı çok ama çok özeldir.
կրկին ողջույն
Ve depremden aylar haftalar sonra öğreniyoruz ki hala enkazların altından çıkarılan insan bedenleri var. İnsan ne hissedeceğini, ne düşüneceğini bilemiyor. Bir an sadece bir an o 6 Şubat gecesine dönerek geri sayıma başlıyor.
Sonunu asla bilemediğimiz yarım kalan o kadar çok şey var ki asla tamamlayamayacağımız. Yitik bir duygu gibi, derin bir can kırığı gibi sanki tüm duygular içinde ama hiçbiri değil. Öyle bir his. İçimizdeki deprem kaç şiddetinde onun da bir yanıtı yok!
Bu yazıyı kaleme alırken Elektrik Mühendisleri Odası Kadın Komisyonundan Hatay’da bir etkinlik yapalım mı çağrısı geliyor. Güya idareciyim. Aylardır deprem bölgesinden genç kadınlara ulaşmaya çalışıyorum mentörlük yapıyorum ama işte tam o an anlıyorum ki 3 farklı projede değişik kentlerden deprem bölgesinden mentilerim olmuş ama Hatay kentinden hiç. Nedense! İçimde fak kırıkları. Cevabım suskunluk. Evet ya da hayır çıkmıyor ağzımdan. Şimdi o bölgede yeniden bu kenti kurmaya çalışan arkadaşlarım var harika işler yapıyorlar.
Vakıflı Köyü ile dayanışma için kooperatiften ürünler getirtiyorum ama o an anlıyorum ki içimde bu depremi yok sayan bir yön var. Sanki yıllardır getirtiyorum gibi. Ben deprem ile henüz yüzleşemediğimi Hatay’da bir etkinlik yapalım mı çağrısının ısrarla söylenmesi ile anlıyorum.
Biz o yörelerde bir dönem yaşamış, sevdalarını bırakmış insanların da adı olmalı diyorum o yüzden bu yazı önemli. Bizim için belki de daha ağır kim bilir? Sonra İlhan İrem’in o en çok sevdiğim şarkısı dilime dolanıyor.
Giderken bıraktığım
Asmalar üzüm olmuş.
Yerlerde bütün kollar
Bütün bağlar bozulmuş.
Ben mi geç kaldım yoksa,
Mevsimler mi soğumuş?
Görmeyeli buralara
Olanlar olmuş, olanlar olmuş…
Giderken bıraktığım
Gökyüzü toprak olmuş.
Yıldızlar, çakıltaşı,
Güneş bir yaprak olmuş
Ben mi yaşlandım yoksa
Dünya mı alt üst olmuş?
Ben gideli buralara
Olanlar olmuş, olanlar olmuş…
Kalsaydın yokluğunla yok olmazdı bu şehir
Kaçmakla mutluluklar bulunmuyor bunu bil.
Yaprak kıpırdamıyor, yüreğim öyle susmuş
Sana,bana, sevgimize
Olanlar olmuş, olanlar olmuş…
Giderken bıraktığım
Gülüşler bakış olmuş.
Kahkahalar buralarda
Özlenen yakış olmuş.
Ben mi gülmüyorum Tanrı’m?
İnsanlar mı somurtmuş?
Görmeyeli buralara
Olanlar olmuş, olanlar olmuş.
Akabinde Mehmet’in doğum günü Facebook anımsatıyor. Mehmet 4 sene önce Almanya’ya taşınmadan önce okuldan bir grup arkadaş ile bizi ağırlayan arkadaş. Mehmet bir alevi aileden. Ağır bedeller ödeyerek ülkeyi bizle görüştükten sonra terk eden onlarca kişiden birisi. O zamanlar gitme demiştim. Bir zamanlar diyemeyen ben bu sefer inadına kal demişti ama gitmek zorunda idi ve gitmişti. Arıyorum Mehmet’i iyi ki gitmişsin diyorum. İyi ki susuyor… Oysa biz bir zamanlar susmadan konuşurduk. Kaybettiği yakınları var. Bu başka çaresizlik anladığımı hissediyorum. Dönersen diyorum ses ver.
İçimde yine derin bir acı. Başka her şeye benzeyen başka hiçbir şeye benzemeyen. Arıyorum arkadaşları tamam diyorum Hatay’da bir etkinlik yapalım. Hem de en güzelinden, en renklisinden. İçinde tüm sesler, tüm bu bölgede yaşayan etnik kimlikler olsun. İlk adımı attım ben. Kolay olmadı. Gittiğimde de kolay olmayacak koşarak kaçacağım belki yıkılan ilk kazancımla oturduğum Karayılan’daki evin önünde bağıra çağıra ağlayacağım bilmiyorum. Tek bildiğim hem böyle bir sorumluluğum var, hem de bu defa hiçbir şey yarım kalmasın diye. Ya siz, siz ne durumdasınız?
İnsana dair her şey bizim.