Kara postalların karanlığı İstanbul’un üzerinden yayılıyorken tüm ülkeye
Karanlık öyle sadece gökyüzünde değil, sokak sokak, köy köy
Hatta zihin zihin karanlık, teslimiyet, bir ülkenin çöküşü
Yani öyle kara, öyle kara bir baht yazılırken düşman postallarından
Kara gövdeli bir geminin, Karadeniz’in kara dalgalarıyla mücadele ede ede, kıyıya varacak, umutsuza umut olacak, karanlığa güneş gibi doğacak, ince bacaklı, deniz gözlü, güneş saçlı adamı
Ki geldikleri gibi giderler diyen de oydu. O hiç umutsuz karanlığa yenik düşmemişti
Bir güneş misali doğup Anadolu’ya umut umut ışığını saçtı
Ertuğrul Gazi’nin yani Osmanlı’nın kuruluşuna vesile olan kişinin babası Ertuğrul Bey’in annesinin isminden ismini alan Hayme Ana yahut Haymana’ya düşman dayandığında bile
Hayır geçilmeyecek! Ve biz Ankara’dan gitmeyeceğiz! diyerek umuduna sarılmış ve O Ankara’yı başkent, o Ankara’dan da cumhuriyeti ilan edecek olan
Mavi gözü umut, sarı saçı aydınlığın ateşi olan adam
Samsun’dan tüm Anadolu’ya yaktı umudun kıvılcımını
Umudun kıvılcımı öyle sıcak
Özgürlük hasreti öyle bir yangındı ki
Bozkırda, dağda her yerde
Isıttı kurtuluşa inananları
Vatanı ev diye belleyenleri
Ev namustu
Ev şeref
Ev kimsesizliği örten kölelikten kurtaran yurttu
Vatan öylesine yaralı
Kaç yerinden hançerli
Savaşların, istilaların, işgallerin yorgunu
Daha demincek, Viyana kapılarını sallayanlar
Trablusgarb’da, Mısır’da hükmedenler
Her bir Balkan şehrini adaletle yönetenler
Şimdi
Hem de hiç direnmeden
Bütünüyle vatanı düşmana teslim etmiş
Milleti de kaderine terk etmişlerdi
Ah vatan
Canım vatan
Güzeli, nazlım vatan
Ki sen en güzel pınarlar kadar duru
En nadir çiçekler kadar güzel
El değmemiş, nazende bir bahar gülü
Genç kız heyecanı ve bize ana
Nasıl değer yaban eller bu vatana
İşte bu yolda, yola düştüler
Amasya, Sivas, Erzurum
Teslim olunmaz!
Manda kabul edilmez! Dediler
Ah! Bilseniz ne savaşlar
Aman! Ne cesaretler, ne kahramanlıklar
Nasıl bir direniş yedi düvele karşı
Eskişehir
Sakarya
Afyon
Akşehir
Düşmedi Haymana
Düşmedi İnönü, en zor koşullarda iki kere
İç kentler düşmedi
Düşemezdi çünkü:
Hedef Akdeniz’di
Akdeniz! Işığın yurdu
Akdeniz! Masmavi vatan
Akdeniz! Kurtuluşun son umudu
Ve başladı son yürüyüş
Dumlupınar’dan Bornova’ya
Yandı, yakıldı da İzmir
Teslim olmadı
Türk’ün bayrağı tekrar asıldı burca
Sonrası diplomasi
Mütarekeler, antlaşmalar
Ve
Nihayet bir gün
Sonbaharda bir gün
Çıktı kürsüye mavi gözleriyle
Sarı altın saçlarının altında
Buğday teniyle konuştu
Beyler! Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz
Ekimdi
28 Ekim
Soğuk bir Ankara ekimi
Yürekler ısındı o an
Eski başkentte
İstanbul’da
Semtten semte geçemezken
Hasta bir adamken
Genç bir delikanlı gibi
Dikildi ve ayağa kalktı mazlum halk
Onuruyla yine uyandı Ankara’da
Ve
Ayın yirmi dokuzu
Yepyeni o devlet
Ankara bozkırından
Boz bir kurt misali ayağa kalkıp
Yeniden doğarak kuruldu
Karaköy’de umudunu düşman postallarına ezdirmeyen adam
Milletine sözünü tuttu
Hür doğan
Hür yaşayan Türk’ün
Yurdu kurtuldu
1910’da başlayan o karanlığa
Mavi gözlerinin kıvılcımıyla
Bir ateş attı
Saçları gibi güneş oldu vatana
Türk’ün özgür yurdu kuruldu
Yetmedi!
Evet yetmedi!
Halk kendi iradesini kullanmalı dedi
Çünkü bir ulusun kaderi
Kimsenin ellerine bırakılamazdı
Şahsi emeller, bir halkı düşmana teslim etmemeliydi
Tam da o an dedi ki
Bu yeni vatanın adı Türkiye
Ve
Bu Türk yurdunun kaderi
Sadece halkın kendi ellerinde
Rejimi demokrasi
Rejimi cumhuriyet
İşte o an, kararlı ağzından ilan edildi
29 Ekim 1923’te
Türkiye’de cumhuriyet
Ve
Elbette bizlerle
Yaşayacak ilelebet


