Uzun ve karanlık geceleri bölen ajanslar… Dedelerimin yaramazlıklarımıza tahammülsüzlüklerin en son raddesi… Günün tek önemli aktivitesi ajanslar…
Biz çocuklar ve kadınlar hiç önemsemezdik ajansları. Ninelerim, teyzelerim bizi ocaklık denilen şimdinin şöminesinin önünde toplar, mısır patlakları eşliğinde şeytan, cin muhabbetleri yaparlardı.
İlk korkularım burada temellendi. Evet, korkardım, korkardık. Ama ne hikmetse o muhabbetlere bayılırdık. Dinledikçe korkar, korktukça dinlerdik.
O dönemlerde televizyon bir lükstü. Zengin denilebilecek insanların evini süslerdi sadece. Biz de her Cuma birinin evini seçer Yeşilçam filmi izlemeye giderdik. Ev sahibinin uykusu gelmiş, yorgunmuş, hiç aldırış etmeksizin gece yarılarına kadar izlerdik. Bazen işi iyice abartıp kapanış, istiklal marşını beklediğimiz bile olurdu.
O zamanlar Brezilyalılar epeyce dizi satmıştı bize. Yalan rüzgârları, Marimarları siyah beyaz televizyonlardan heyecanla takip etmenin tadı bir başkaydı.
Hele lapa lapa yağan beyaz güzellik… Beni en çok mutlu eden doğa olaylarından biriydi. Bütün çamuru, tezeği, balgamı örten bembeyaz bir çarşaf… Yağarken soğuğunu hissetmeden dilediğimizce oynar, yuvarlanır, şakalaşırdık. Ne zaman ki yağmayı bırakır, o zaman hissederdik onun acımasız soğuğunu. Yerler görünmez bir el tarafından cilalanmış gibi buzla kaplanır, bize kaymak için oyun alanı yaratırdı. Bu dönemde komşu köyün kırık çıkıkçısına gün doğardı. Bir çoklarımız ya kolumuzu ya kaburgamızı ya da bacağımızı kırmışızdır bu şeffaf kristalde. Dayanılmaz sancılarla sarılan kırıkların acısını oyun oynamaya çıkınca unutur, gece yarısı hatırlar, analarımıza nazlanırdık.
Analarımız, acıların en büyüğünü göğüsleyen analarımız. Onlar yorgunluk nedir bilmez, sürekli yuvalarının mutluluğu için can hıraş çalışır didinirlerdi. O zamanlar çeşmeler hep dışarıda olurdu. Bulaşıklar bu sebepten dışarıda yıkanırdı. Şimdiki konforun onda biri bile yoktu. Ama yüzler hep gülerdi. Çok paraları da olmazdı. Fakat tavşankanı çayları, koyu muhabbetleri vardı.
Zaman içinde o yuvalara birer birer sessizlik çöktü. İnsanlar gülmez, çocuklar oynamaz, ajanslar dinlenmez oldu. Her bireri yıllarca karanlık bir tentenin altında yazılmayı ve anlatılmayı beklediler.