Dumanı üstünde tüten bir sonbahar mevsimindeyim. Kulaklığımı takıp doğanın en güzel melodisini dinliyorum. Bir sonraki bahara kadar dallarını terk etmiş yapraklar kahverenginin en güzel tonunu sergiliyor yürüdüğüm köhne bir yola. Burnumda beliren bir parfüm kokusu sanki yağmurdan satın alınmış gibi… Toprağın bedeni hiç olmadığı kadar yumuşamış. Yağmur ve soğukla sevişilen bir gecenin ardından köşesine çekilmiş dinlenirken ona dokunmak için cüretkarlığı öteliyor.
Doğa renkleri ile uyum içinde. Her bir renk aslında bir piyanonun tuşlarından çıkan soneler gibi rahatlatıcı, o renkleri boyayan her canlı tuvali içinde bir mücadele içinde. Rüzgârartık soğuk davranıyor doğaya. Efil efil eserken tıpkı wals’ıtercih eder gibi dans ettiriyor ihtiyar bir gölün üzerindeki lotus çiçeklerini. Nemli bir bankın üzerinde oturmuş bekliyorum. Narin bir balıkçıl kuşunun konserine davetliyim hem de en ön sırada. Onu duyabilmem için gözlerimi kapatmanın ise hiçbir masrafı yok.
Bulutları hüzün kaplamış ancak her gözyaşı yeni baharabüyük bir hevesle açacak olan güneşe karşı hasret. Toprağa değen her yağmur tanesi kokusuyla kıskandırıyor en özel frezya çiçeğini. Toprak ise sonbahara “evet” demiş. Çünkügüneşin tam tepede olduğu bir vakitte yeniden çatlamak istemiyor. Bu sebeptendir ki bir yaz gecesin de hiç uyanmayacağı bir rüyaya dalmak onu korkutuyor.
Hüzün mevsimidir sonbahar. Görmüş olduğumuz her renk içimizden birer parçadır o yüzdendir ki şiirler çoğu zaman sonbaharı tercih etmiştir içki masasında. Her bir kadeh hüznü kadar dolar insanın. Bu mevsimde, alacakaranlığın can yakan soğuğunda sarhoş olmak ne büyük bir arzudur… Böyledir işte sonbahar bir garip mevsimdir bazen dost canlısı bazen ise acımasız bir katil, bazen umutlu bir bekleyiş bazen ise yarının olmayışını istemesidir insanın.
Tuhaf bir mevsimdir sonbahar azizim ne çok eksik ne çok fazla…