Pencereden baktı küçük çocuk.
Havada, tek tük kar taneleri göze çarpıyordu. Yarın sabah her yer bembeyaz olacaktı. Mutluluktan yana bir ışıldama belirdi hüzünlü gözbebeklerinde. “Hadi, hadi!.” dedi, içinden. “Daha hızlı yağmalısınız!”
Az sonra gök, sanki iç sesini duymuş gibi, karanlıkta uçuşan beyaz kelebeklerden farksız görünen kar tanelerini arttırdı. Pencerenin kenarındaki minik açıklıktan gelen ıslık sesi de epeyce yükselmişti. O sırada annesinin yaklaştığını hissetti. Şefkatli bir ses doldurdu sonra küçük odayı; “Çay getirdim sana.” Sese yönelmek gelmedi içinden. Tam ortasında olduğunu düşündüğü büyülü anları bozacaktı çünkü ona atacağı tek bakış. Biliyordu. Annesi tekrar seslenince dönmek zorunda kaldı. Ve elini uzattı renksiz boşluğa. Sonra annesinin sıcacık teni değdi sağ elinin üzerine. “Annem ne güzel bir kadın” dedi, iç sesi. Tıpkı beyaz kar taneleri gibi. Beyaz rengi hiç görmemişti, beyaz bir kar tanesi de. Ama o biliyordu. Annesi, dünyanın en güzel kadınıydı…