Basit Bir Resim / Aydan Olcay

BASİT BİR RESİM
Nereden geldi bu resim? Bütün kıyılarımı alt üst etti. Ayrıntısı çok, ertesi günü yok gibi.
Bakmakta zorlanıyorum. Kim verdi benim elime? Aklım hiçbir şeye ermiyor sanki…
Geçmişle gelecek iç içe, bu bir yansıma. Parmaklarımı yaktı, yapıştı ruhuma. En iyisi
gözlerimi kapatmak… Yok! Olmuyor! Kapatmayı bırak, kramp girmişçesine kırpamıyorum
gözlerimi. Baktıkça içine, gördükçe benliğime sığınıyorum. Birer birer sönmeye yüz tutmuş
yıldızlar gibi, ihanetine uğruyorum gözlerimin. Ya ellerime ne demeli? Kanarcasına sıktığım
parmaklarım, incinir diye bırakamıyor bu resmi. Bence yırtmanın tam vakti. İçine düştüğüm
bu çelişki, beni sürüklüyor, nedenini açıklayamadığım duygulara. Merhamet duygusu mu bu?
Ya da zalimlik mi? İkisi birbiriyle ne kadar zıt kelimeler. Bu kadar birbirlerine zıtken, aynı
resmin içinde barınabilirler mi? Bu bana has olmalı… Ey hayat! Senin bende bir ederin var!
Bir sıfır yenildim sayende…
Bu doğduğum ev mi? Söylerken dudaklarımın, her hatırlayışta içimin titrediği… Şimdi bir
hayal olsa da, içinde huzuru barındıran, sıcak, mutlu bir yuva! Annemin sesini duydum sanki:
-Sanem sen de çay içecek misin?

  • Evet, her zamanki gibi açık olsun lütfen!
    Hatırladım! Bir bardak çaya ondan hasretim ben. Camlarından umutla baktığım bu evin
    şimdi artık bir camı bile yok! Ne severdi temiz camları annem. Tombul oluşuna aldırmadan
    hızlı hızlı işlerini yapar, ona engel olacağını düşündüğü kıvırcık saçlarını bir tülbende
    hapsederdi hep. Her anne gibi mis kokardı canım annem. Ve sonrasında övünç kaynağı olurdu
    temizlik onun için. Temiz camlardan hayallere dalmak da benim tercihimdi. Düşünmüyorsun
    hiç bu hayaller seni ileriye taşıyabilecek mi? Sahi hayal kurmak sadece gençliğe mi aitti?
    Elinde nedenlerin olunca, nedensizleşmiyorsun hiçbir zaman. “Olur” fiili hep bir çıkış kapısı
    sunuyor sana. Ama nedenlerim varken… Bazen bir gecede, evet evet bir gece de yaşlanıyor
    insan. O zaman diyorsun ki; Annemin sesini keşke saksıya ekseydim. Hiç yalnız kalır mıydım
    o vakit? Varsın olmasın güzel sesinin notası! Dinleyeni ben olduktan sonra… “Yok” u “Var”
    ile anlamak bu olsa gerek.
    Kimin ihtiyacı var artık bu maviye? Duvarların rengi olmuş, koltuk rengi olmuş hepsi
    boş. Sığamadık renksiz ama mutlu zamanlara. Hatırımda kalan; yeni alınacak koltukların
    rengi mavi olsun istemişti evimizin direği. Direnen babama inat, iki koltuğu da kirli beyaz
    almıştı annem. Babam kırılmasın diye de mavi bir puf eklemişti bu takıma. Farkında olmadan
    bürünmüşüz, taşıyamayacağımız bir renge. Sonsuzluğun rengi de meğer, yakarmış insanın
    yüreğini. Saatlerce dil döküp, ev beğendirmek için uğraş verirdi her gün, ve bunu yaparken de
    hiç isyan etmezdi babam. Ekmek kapısını insan hiç şikayet eder mi? Eve geldikten sonra tüm
    yorgunluğunu alırdı çünkü o puf. Eline aldığı günlük gazetesi ve hep üstünden baktığı
    gözlüklerini takınca doğru, sığınacağı limanına giderdi… Babamın huzur bulduğu puf,
    gökyüzünde uçan kuşlar gibi çevresinde bir araya getirirdi bizi. Bir fermuar misali,
    birleştiriciydi babam. Sayesinde, hep yan yana ve dimdik durmayı öğrendik. Ellerinin
    sıcaklığı hala duruyor yanağımda. Bir baş, unutur mu hiç okşayan eli? Şimdi yüreğim bir yas
    ülkesi.
    Ah benim hayalleri dağlara sığmayan kardeşim! Koca yürekli, küçük yoldaşım.
    Unutamam ki ben ettiğimiz kavgaları. Kerim’e her sesimi yükselttiğimde, vicdanım sızlıyordu
    yüreğimde. Ama sinirlerime hakim olmak benim gibi bir ergenin işi değildi. Yine de adil
    olmaktı tek istediğim. Söz büyüğün, su küçüğündü unuttuğu şey. Elinden düşüremediği o
    tablet nerde kim bilir? Kaç çocuk hala kardeşiyle tablet yüzünden kavga ediyordur şimdi?
    Önemi kaldı mı ki? Yeşil gözlerini kilitledi mi kare kutuya, saatler umurunda olmazdı hiç.

Minik ellerinin parmak uçları buruşurdu tabletin sıcaklığından da, ablası olarak kıyamazdım.
Benim kavgam ondandı. Hep onu düşündüğümden… On iki yaş! Daha çocuk yaşı… Keşke
dışarı çıkıp, basketbol, yakan top, dokuz kiremit oynasaydı. Yüreğine çocukluğunu
doldursaydı. Kuzey rüzgarı olan poyraz gibi ele avuca sığmasaydı!.. Hiçbir şeye dahil
olmazdı o vakit. Yeşil gözleriyle hala bana bakıp, gülümsüyor olurdu. Bende şükrederdim
hep… Ama ben, vazgeçtim ki savaşmaktan…
Var oluş bilmecesinin içindeyim yine. Arkam önüm sobe. Sahi ebe kimdi? Şimdi
anladım! Ebe yok ki! Mutluluğu küstürdüğüm için, cezalıyım o vakit. Bu hayat benim ruhuma
yetebilir mi ki? Oya işler gibi işliyorken hayatı, yemeden içmeden zehirleniyorum şimdi.
Hepsinin gülüşü bir bir soldu. Bir daha kavga edemeyeceğim kardeşim, kokusunu
duyamayacağım annem, sıcaklığını hissedemeyeceğim babam… Yok artık! Zaman çare mi
olacak sarılı her yerime? Çiçeği olmayan bir ağaç misali sığındım bir bozkıra. Bozkır… Adı
üstünde… Bir daha yeşerir mi?
Süzülüyor yaşlar yanağımdan. Canım değil ciğerim yanıyor! Bu ilaçlar mı iyileştirecek
beni, bu yaraların merhemi annem olmadıktan sonra?.. Nefesim de yok, canım da…
Boğuluyorum…
Bırakın beni!
Bırakın! “Yok” bir dünyada yaşayamam ben!
Bu neyin çabası? Yalvarırım bırakın beni! Varacağım yer artık belli!
OLAYDAN ON DAKİKA ÖNCE;

  • Selam Şulecim. Nasılsın bu akşam? Kimler var nöbette?
  • Selam Melek abla! İkimiz varız birde şu yeni gelen dahiliye uzmanı Murat Bey var.
  • Hımm. Bir gülümseme gördüm sanki?
  • Yok ablacım. Ben sana gülümsedim.
  • Hadi öyle olsun bakalım. Hastaların dosyaları tam mı?
  • Hepsini kontrol ettim, tamdır ablacım. Bu gece de diğer geceler gibin nöbetimiz
    sorunsuz bitecek inşallah.
  • Hadi bakalım başlayalım o zaman. Bu bağırışlar nereden geliyor. Eyvah! Bu yeni gelen
    genç kız… Onun odasından geliyor sesler! Koş Şule doktor beyi çağır! Ben gidiyorum!
    Odaya girdiğimde Sanem delirmiş gibi avaz avaz bağırıyordu. Bir yandan ağlıyor, diğer
    yandan üstünde başında ne varsa tek eliyle yırtıyordu. Yattığı yataktan doğrulmuş, gözlerini
    şuursuzca cama kilitlemiş, tek avucu kapalı diğer eli hep hareket halindeydi. Beyaz odada
    yatağının üstünde, tek kırmızı olan oydu. Yatağı kanlar içinde kalmış, sondasının torbası
    patlamış, elinden çıkardığı serumun yerinden kanlar sızıyor, kafasındaki diren yerlerde
    olmasına rağmen o, sadece haykırıyordu. Sesi git gide kısılmaya başlamıştı ama bağırmaktan
    yılmıyordu. Yanıktan sarılı tüm sargılarını sökmüş, ortaya pespembe gözüken teni çıkmıştı.
    Yanmış teni havayla temas edince daha da kızarmıştı. Başındaki sargının kalan kısmından,
    yanmış sarı saçları meydana çıkmış ve derin yarasından fazlaca kan boşanıyordu. Sanki yanık
    yaralarına değil de, yürek yaralarına dayanamıyormuş gibiydi.
    Kolay değildi. İki gün önce hastaneye geldiğinde hiçbir yarasına baktırmamıştı.
    Yaptığımız sakinleştiriciler sayesinde tedavisini tamamlayabilmiştik. Tüm ailesini, çay
    koyarken tutuşturduğu perde yüzünden kaybetmişti. Sonbahar olmasına rağmen soğuğa
    aldırmadan tutuşan beton ev alevlere teslim olmuş. Maalesef tutuşan perde çok geç fark
    edilmiş, alevler önce mutfağı, ardından kardeşinin odasını bir anda sarıvermiş. Annesiyle
    babası kardeşini kurtarırken alevlere kapılmış, Sanem de onlara yardıma koşarken ayağı takılıp
    düşmüş; başını sert bir yere çarptığı için bayılmış. Evleri ahşap olmasa da, eşyalar yangını
    hızla büyütmüş. Sanemin düştüğü yeri de alevler sarmış, ailesiyle aynı akıbeti paylaşacağı

sırada komşular yardımına koşmuşlar. Ama ne var ki Sanem, ölümden kurtulmuş olsa bile
alevlerden o da nasibi almış, vücudunda birinci derece yanıkları oluşmuştu. Yaşanan tüm bu
olayları, hastaneye getiren komşusu bir solukta hem ağlayarak hem de hayıflanarak anlatmış,
biz de bu genç kız için çok üzülmüştük…
Depresif bir hali olduğu için bir yatak ve bir tuvaletten oluşan bir odaya onu
yatırmıştık. Kendisine zarar verebilecek hiçbir şey ortamda yoktu. O zaman bu hale nasıl
gelmişti Sanem? Bunca ilaca, bunca tedbire rağmen… Aklım almıyordu. Kıdemli bir hemşire
olmasam mutlak bir şeyi atladım derdim. Ama göz ardı yapılan hiçbir şey yoktu. Ona
sakinleştirici ilaç verebilmek için tekrar damar yolu açmam gerekiyordu ama ben iki elimle
bile Sanem’i zaptedemiyordum. Odaya giren doktor bey ve hemşire Şule, Sanem’i tutunca
tekrar damar yolunu açıp iki doz sakinleştirici iğne yaptım. Kaskatı olan Sanem, geçen
dakikaların ardından, istem dışı kasılmalarından sonra gevşemeye başlamıştı. Yattığı yerde
gözlerini sımsıkı yummuştu. Görmek ona sanki acı yüklüyordu. Parçası olmak istemeği ne
varsa hepsini bedeniden sıyırmıştı. Açıkta kalan tüm yaralarına rağmen, acilen tomografiye
götürülmesi gerekiyordu. İç kanama geçiriyor olması muhtemeldi. Hiçbir acısını duyamayacak
kadar ebelenmişti. Sedyeden sedyeye aktarırken kapalı eli dikkatimi çekti. Kırk kilit
vurulmuşçasına kapattığı eli sakinleştiricinin etkisiyle gevşemişti. Elini açmak için hamle
yapınca, kendiliğinden parmaklarını saldı ve içinde buruşmuş bir kağıt parçasını gördüm. Bu
durumu doktor bey de fark etmişti;

  • Hemşire hanım o nedir?
  • Bilmiyorum doktor bey şimdi fark ettim.
  • Açın bakalım ne çıkacak.
    Önce terden sonra kandan ıslanan kağıdı dikkatli ve yavaşça yırtmadan açtım.
  • Bir resim bu doktor bey!
    Sanem, sedyeyle odadan dışarı çıkarılırken üçümüz birbirimize baktık. Bunca yaşanmışlık
    bir kağıt parçasına sığabilir miydi? Onu halden hale sokup, gidenle kalan arasında bocalatan
    şey, öyküsü daha çocukken, yükünü dünyaya bedel yapabilir miydi? Onun ömründen ömür
    alıp, kendine yabancı kılan, sonrasında benliğinden vazgeçiren basit bir çiçek resmi miydi?

Loading

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Bankacılık ve Sigortacılık mezunu, şu an edebiyata gönül vermiş bir bankacıyım. 2017 yılında ikiz-im 2021 yılında İz Bırakan Mavi romanım basılmıştır. Altınbaş Üniversitesinde yaratıcı yazarlık dersleri almış ve yolunda emin adımlarla yürüyen bir yazarım. Daha önce Yerel bir televizyon kanalında sonrasında da yerel bir radyoda programlar yapıp sundum. Kısa bir süre mankenlik deneyimim oldu. Beni tamamlayacak birçok alanda ( diksiyon, fotoğrafçılık, liderlik, beden dili gibi) eğitimler aldım.
Yazı oluşturuldu 3

Bir yanıt yazın

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön