Artık hepsi geçti, kötü günler geride kaldı, sen artık huzurlu ve dingin bir hayatın sahibisin. Burada mobbing yok, zulme uğramak yok, gelecek endişesi yok, kötü insanların gadriyle, yalanlarıyla ve iftiralarıyla uğraşmak yok; üzülmek yok, gözyaşı dökmek yok. Onların hepsi dünyada kaldı. Bak, dünyadayken her şeyini versen elde edemeyeceğin nimetlerin hepsi burada, yanı başında, senin hizmetinde, artık canın ne isterse… Mazlum olarak Rabbine kavuşanların mükafatı çok büyük, sen de şahitsin işte…
Ama ya bana zulmedenler! Ya gece gündüz yer gök edebiyatı yapıp türlü yalan ve yakıştırmalarla ayağımı kaydıranlar, memurlarına aleyhimde düzme ve ısmarlama raporlar tutturanlar, işimle, ekmeğimle, çocuklarımın nafakasıyla oynayanlar, hatalarını dünya mahkemesi bile kara yüzlerine çarptığı halde yine de haksızlık etmekten geri dönmeyenler. Onlara neden hiçbir şey olmuyor, neden, neden? Yavrularımın ve sevgili vefakâr eşimin yıllar boyunca döktükleri mazlum gözyaşları neden bir kez olsun o zalimlere erişmiyor ki, neden?
Erişmez olur mu hiç? Zalimler yaptıklarının cezasını çekmezler mi sanırsın? Belki sadece zamanı gelmemiştir diyelim. Kaldı ki zerre kötülük, zerre iyilik karşılıksız kalmaz burada… Kendine kıymanın sorgusunu bile çekmedin mi burada? Hem de ne zor verdin hesabını değil mi? Rabbin merhameti olmasaydı bu makamlara hiç çıkamayacaktın, unuttun mu?
Unutmadım elbette, doğru. Hesabını gerçekten çok ama çok zor verdim. İnancımı ve kulluk görevlerimi zerre kaybetmediğim halde yüceler yücesinin verdiği cana kıymam, gazabı ilahiye sebebiydi elbet. O an bilincimi kaybetmem, içine düştüğüm depresyon krizinin karanlık labirentlerinde kaybolmam ve kendimde olmamam, daha da önemlisi yüce yaratıcının şefkat ve merhametine yine de mazhar olmam sayesinde o vartayı atlatabildim, çok şükür.
Yaşadığın haksızlık sayesinde belki de bu makama ulaştın, böyle sonsuz asude bir hayatın varisi oldun, bilemezsin.
Evet gerçekten de şimdi çok güzel bir hayat yaşıyorum. Keşke benim bağışlandığımı, yüksek makamlara eriştiğimi, akla hayale sığmayacak kadar güzel bir hayat yaşadığımı ailem ve sevenlerim bilseler ve benim için artık üzülmeseler… Burada tek geçer akçe olan inanç ve vicdanlarını yitirmeden, insanlıklarını lekelemeden saf bir kalple gelebilseler… İyilere burası çok güzel…
– – –
Güneşin pırıl pırıl doğduğu, akarsuların bereketli ve coşkulu aktığı Fergana Vadisi bu sabah yine doğaya cömertçe yaşam enerjisi ilham ediyordu. Çocuklar sokağa çıkmışlar oynuyorlar, sabahın ilk işlerini yerine getirmiş kadınlar apartman önlerine çıkmışlar, kimi kolları göğüslerinde düğümlenmiş ayakta, kimi tahta oturaklara oturmuş vaziyette o hiç bitmeyen konuşmalarını yapmaya başlıyorlardı. İki sokak öteden yanık yanık ünleyen “Malakooo Süüüüt” nidaları sokakların alışıldık yaşam sesine ayrı bir tat bırakan ve süt almak için sokağa çıkmış bazı kadınların yüzlerine beklediğine nail olmanın meydana getirdiği gülümsemeyi konduran bir kuşluk vaktiydi. Orta Asya’da bir güzel yaz sabahı tüm Fergana’ya yeniden büyük bir coşkuyla günaydın diyordu. Diyordu demesine ama bu pırıl pırıl sabaha inat bazı evlerde yine de buram buram üzüntü, keder ve sıkıntı kol geziyordu:
Niye canın hep çok sıkkın Talay? Son zamanlarda seni çok içine kapanık görüyorum. Bu hâline inan çok üzülüyorum hayatım. Ama sen neler olup bittiğini, neler hissettiğini, iç dünyanda neler yaşadığını hiç anlatmıyorsun bana. Her seferinde sen ne kadar “iyiyim, bir şeyim yok, günün yorgunluğu işte,” gibi laflarla geçiştirmeye çalışsan, ben de bu sözlere ikna olmuş gözüksem de olmuyor hayatım, olmuyor işte. Sende bir hâl var Talay. Haydi lütfen anlat bana aşkım, neler oluyor?
Seni de üzmeyeyim diye anlatmıyordum olanı biteni papatyam ama pekâlâ anlatayım o halde: Hakkımda dört koldan soruşturma açılmış, bu makama layık değilmişim güya. İl müdürü merkeze şikâyet etmiş beni, ciddi ciddi teftiş geçiriyormuşum şu an anlayacağın.
Peki suçun neymiş kocacığım? Sen karıncayı incitmezsin, işine hassasiyetle sarılırsın, kamu malına tenezzül etmezsin, dürüstlüğün ve çalışkanlığın konusunda kimsenin en ufak bir şüphesi dahi olamaz.
Kamu malını hamutuyla yutanları en çok öfkelendiren tam da bu zaten. Onlar dürüstlüğü ve dürüst olanları sevmezler; isterler ki tepeden tırnağa herkes kendileri gibi olsun. Yanlışlarını onlara hatırlatan tek bir kimseyi bile ne görmek, ne duymak isterler. Aylar önce beni tebrike gelmişti ya il müdürü?
Evet iyi hatırlıyorum, hatta görüşmenizin oldukça verimli geçmiş olduğunu söylemiştin. Köylülerden kendi cebinden aldırdığın nefis inorganik kahvaltılıklarla ikramda bulunarak ağırlamıştın konuğunu.
Evet, tam da buymuş meğer il müdürünün aleyhimde tezviratta bulunmasının fitilini ateşleyen sebep. Efendim neden vakfın ağırlama fonunu kullanmamışım, neden kendisini çok yıldızlı lüks bir otel restoranında yemeğe götürmemişim. O buna layık değil miymiş, falan filan. Gerisi dosyayı şişirmeye kalmış…
Ama bey, aksine senin vakıf malı üzerinde hassasiyetle durman takdir ve teşekkürü gerektiren bir davranışken yaptığın neden böyle algılansın ki? İl müdürünün ziyaretini, görev olmaktan öte şahsi bir tebrik kutlaması olarak gördüğünden vakfın ilgili fonunu kullanmak yerine kendi cebinden konuğunu ağırlaman niye yanlış görülsün ki? Doğru söyle, benden gizlediğin başka bir kabahatin mi var yoksa Talay? Çünkü bu davranışının, ateist komünist Sovyet sisteminin çöküşünden sonra kurulmuş böyle bir maneviyatlı dönemde bir cezalandırma sebebi olabileceğini aklım hiç almıyor doğrusu. Senin benden sakladığın başka bir suçun mu var yoksa Talay?
Asla! Yok öyle bir şey hayatım, olur mu hiç? Hele de senin aklından geçen bir durum, asla söz konusu bile değil. Öyle bir şey olsa zaten onlar için daha kolay olurdu benim diskalifiye edilmem.
– – –
Haydi gözümüz aydın Talay, çok şükür mahkemede aklanmışız, merkezin tenzili makam yürütmesini haksız bulup kararı durdurmuşlar işte.
Evet, çok şükür hanım. Masum hatta mazlum olduğumuzu biz zaten biliyorduk da mahkeme de bunu tescil etmiş oldu. Orta Asya’da yaşıyor olsak bile, sonuçta o kadar da muz cumhuriyeti bir ülkenin vatandaşı olmadığımızı hatırlattı bu karar bize. Geleceğe dair küçük de olsa bir ümit ışığı yaktı önümüze. Çok şükür. Desteğin her zamanki gibi çok kıymetliydi hayatım, sen olmasaydın bu badireyi bir başıma atlatamazdım ben. Var ol hep sen canım…
– – –
Aşkım, çok canım sıkkın. Merkezden kötü bir haber geldi; benim mahkeme nezdinde beraat etmemi tanımıyorlarmış, gereğini uygulamayacaklarmış. Hatta mahkemeye gitmem onları rahatsız etmiş ve öfkelendirmiş. Kurumu karaladığım gibi temelsiz ve sudan sebeplerle makamımızı düşürerek bize zulmedenler bu kez de beni büsbütün görevden atacaklarmış.
Allah aşkına Talay olur mu böyle bir şey! Hele de mahkeme seni aklamışken, hakkın olan görevine özür dileyerek döndürmeleri gerekirken bir de seni işten tamamen mi çıkaracaklarmış? Bu kadarına da inanmam hayatım, olamaz böyle bir şey.
Çok iyisin ve çok safsın karıcığım. Bu gibilerin elinde mahkeme, hukuk sadece kendilerini destekleyen kararlar verdiği müddetçe değerli bir araçtır. Hoşlarına gitmeyecek bir karar kazara çıktığında ise hem uygulamazlar, hem de aklanmışları dört bir koldan itibarsızlaştırmaya koşarlar.
Talay, seni çok iyi anlıyorum hayatım. Son aylarda yaşadıkların haklı olarak senin moralini çok yıprattı, tüm sinir sistemini sarstı, alt üst etti biliyorum. Biraz da bu yüzden abartıyor olabilir misin acaba? Sonuçta onlar da toprağın altını üstünü bilen vicdanlı insanlar. Bu kadar büyük bir haksızlığa da geçit verebileceklerini, hele de böyle bir ekonomik kriz ve işsizlik ortamında seni tamamen işsiz bırakabileceklerini hiç sanmıyorum doğrusu. Kiramızı ve faturalarımızı nasıl ödeyeceğimizi, ekmeğimizi ve ihtiyaçlarımızı, iki çocuğumuzun okul masraflarını nasıl karşılayabileceğimizi onlar da göz önünde bulundururlar mutlaka ve bize böyle bir kötülüğü hayatta yapmazlar. Bu kadar da olamaz yani hayatım. Sen hiç merak etme, bak her şey düzelecektir, sen içini rahat tut lütfen.
İnşallah karıcığım, yanılan tek ben olayım. Bakalım görelim…
– – –
Hani bu kadar da haksızlığa ve hukuksuzluğa geçit vermezler diyordun Miray, bak ne oldu?
Ne oldu ki?
Ne olacağı var mı? Dediğim oldu. Tenzili makam ettikleri görevi de bize çok gördüler. Bu kez de beni görevden tamamen çıkarmışlar işte.
Vay başımıza gelenlere, vay…