Hikaye
Tramvayın karşısındaki adını bile hatırlamadığı tozlu pastanenin balkonunda oturmuştu. Hâlbuki her sabah işe giderken bu pastanenin önündeki durakta servisi bekliyordu. (Korno sesi) canı su bile içmek istemiyordu ama yolu izlemenin en güzel yeri de bu pastanedeydi (tramvay sesi), “keşke” dedi “keşke sadece oturmak için para versem de bu bayat çayı içmek zorunda kalmasam” diye düşündü. Düşündüğü anda da ağzına hala bayat çayın tadı geliyordu. (Korno sesi) karısı anahtarı kendisiyle birlikte götürmüş ayakkabının içine koymamıştı. Ferdi’de dışarıda kalmıştı. Karısı, “ah be Ferdi bir sahip çıkamadın şu anahtarına bu kaçıncı anahtar kaybedişin” diyerek sitem etmişti. Ferdi karısını pek dinlemezdi. Gerçi gerçekten kulak vererek dinlediği kimse de yoktu. Bazen canı çok sıkılınca kendisiyle sohbet ederdi. Ferdi Ferdi’yi hiç suçlamazdı. Anahtarı kaybettiği için aksine bir de ona hak verirdi. “Küçücük şey, cep delik elbette düşer hanım cebi diktiyse ne oldu bu sefer avuçtan kaymaya başladı. Senin kabahatin yok elinin bu işte suçu var” diye arka çıkardı. (Tramvay sesi) bir ara kendisiyle muhabbetini bölüp kaldırımda durup araçların akışını düzenleyen güvenliği izlemeye koyuldu. Adam dik bir şekilde elleri ve kolları hafif açık durarak tramvayın geçmesini bekliyordu. Ferdi adama sadece çok ciddi ve soğukkanlı bir şekilde durmasından dolayı “çok profesyonel bir beyefendi” dedi. Güvenlikçi sadece tramvayla değil trafikle ve insanlarla da çok iyi baş edebiliyordu. Bir çay daha söyledi ama bu sefer zorundalıktan değil keyiftendi. Bir bardak daha çay içmek istemişi. Belki de ağzında bıraktığı acı tat Ferdi’nin hoşuna gitmeye başlamıştı. (Tramvay sesi) tam üç saat karısının eve gelmesini bekledi. “Ah” diye geçirdi içinden “anahtarımı kaybetmeseydim keşke”. Sonra kendini yanıt olarak “kaybetmesen ne olacaktı bu sefer de evde unuturdun” dedi. 3 saate iki çay içmişti. Garsonlar onu kovan gözlerle Ferdi’ye bakıyordu. Yanından biri gidip diğeri geçiyordu. “Bir şey ister misiniz? Bir ricanız var mı?” Diyerek psikolojik baskı yapıyorlardı üzerinde (korno sesi) saat 19.22’iyi geçiyordu. Dışarıdaki trafikte iyice sıkışmıştı tüm yaşadıkları yetmezmiş gibi arkasında duran koltuğa 3 tane genç kız oturmuş Ferdi’yi umursamayarak yüksek sesle sohbet etmeye başlamışlardı. Uzun bir korno çaldı “hay ben senin kornona” deyip ayağı kalktı. Hesabı ödeyip evinin karşı kaldırımına oturdu. 8’e kadar karısını bekledi. Karısı yokuşa doğru yavaş yavaş çıkıyordu. Ayağı kalkıp karısını yanağından öptü. Sanki 4 saattir sokaklarda avare avare gezen o değilmiş gibiydi. Karısı elini uzattı karısının boş eline baktı. Karısı gözleriyle Ferdi’nin cebini işaret etti Ferdi bir karısının gözlerine bir de kendi cebine baktı. Eşi sinirlenmeye başlamıştı. “Anahtar” dedi Ferdi ne dediğini anlamadığını belli ederek soru ifadesiyle eşine baktı. “Kendi anahtarını kaybettin ya acele etmen gerek diye benim anahtarlarımı almıştın, anahtarı çıkar da kapıyı açalım.” Ferdi bir elini dikilmiş cebine koydu gözleriyleyse de terleyen diğer eline bakakaldı. “Anahtar” dedi “anahtarı kaybettim”