Veneta aradığı şeyi bir üst katta bulmuştu. Son dileği kadının evde yalnız olmasıydı.
“İyi akşamlar! Parfüm tanıtımı için geldim. Belki almak istersiniz?”
Güzelliğin altına gizlenmiş olan ölüm meleğinin farkında olmayan kadın cevap verdi.
“Bilmem ki!”
“Bir kere denemekten zarar gelmez değil mi?” dedi, özgüveni yüksek bir iletişimci edasıyla. Yanı sıra simetrik yüzüne takındığı gülümsemesi ve kurbanının üzerine ustaca fırlattığı derin mavi bakışları adeta avını beklemeye koyulan bir örümceğin özenle ördüğü ağlarıydı.
Kurtulmak imkansızdı…
“Peki.” dedi talihsiz kadın ve davetsiz misafiri içeri aldı. Kendi ölüm fermanını böylece imzalamış oldu.
Mutluydu Veneta, hem de çok. Kadın yalnızdı. Üstelik yürüyüşü annesini hatırlatmıştı ve kadının bu özelliği dikkate değer bir ayrıntıydı.
Nefreti ve öldürme arzusunu alevlendiren bir ayrıntı…
“Kahve lütfen!” demişti Veneta, bir de sigara içip içemeyeceğini sormuştu. Kadın önce cam küllüğü bıraktı sehpaya. Şimdi de mutfakta kendisinin ve davetsiz misafirinin kahvelerini hazırlıyordu. Veneta da bu sırada çantasından parfüm şişelerini çıkardı.
Ev sahibi elinde iki fincanla yaklaşırken, Veneta’nın hastalıklı beyni dünkü kadınla şimdiki arasında kıyaslama yapıyordu. Tek benzerlik ikisinin de kırklı yaşların ortalarında görünmeleriydi. Dünkü kumral, bu esmerdi. Ayrıca bu kadında diğerine kıyasla rahatsız edici bir kabalık vardı. Ama Veneta için sorun yoktu.
Kadın olmaları yeterliydi… Aynı zamanda pislik ve sürtük olmaları da…
“Çok teşekkür ederim.” dedi Veneta, kahvesinden bir yudum alıp fincanı sehpaya bıraktı.
İsmi neydi acaba bu sürtüğün?
Kadın düşüncesini yanıtladı. “Adım Margaret, bu arada ev biraz dağınık, kusura bakmayın.”
“Geri zekâlı kaltak, ev kimin umurunda!” diye düşündü Veneta. “Veneta ben.”
Yüzündeki geniş gülümseme hiç eksik olmuyordu.
Eğer karşısında oturan kadın şu anda güven veren ve sakinleştiren bu gülücüğün altında sapkın bir zihnin yatmış olduğu gerçeğini bilseydi, aynı gülücük kendisini dehşete düşürürdü…
Margaret, Veneta’nın ustalıkla tanıtımını yaptığı kokularla ilgilenmeye başladı. Hemen bir tanesini bileğine sıkarak kokladı. “Hım… Bu hiç fena değil. Bana Steven’i hatırlattı.”
Veneta küçük bir an paniğe kapıldı. İki saniyede olsa yüzündeki gülücük yerini endişeli bakışlara bırakmıştı. “Yoksa bu fahişe evli miydi?” diye geçirdi içinden.
“Steven kim?” diye sordu. Ses tonu sert ve sevimsizdi. Zarif görünüşüyle kamufle ettiği gerçek kişiliğini istemsizce dışa vurmuştu. Kadının da Veneta’nın bu anlamsız çıkışını anlamaya çalıştığı belliydi. Tereddütle cevap verdi. “Ah Steven! O yıllar önce öldü.”
“Öyle mi? Çok üzüldüm.” dedi Veneta ve derin bir oh çekti. Margaret’ in yaslı bakışları onun için hiçbir şey ifade etmiyordu. Bunu söylerken kadının boşta olan elini sıkmıştı.
Margaret’in etrafında mor halkalar oluşan gözlerinden birkaç damla döküldü. Karşısındaki güzel kadının şefkatli bakışı ve dokunuşundan etkilenmiş olmalıydı. “Onun yokluğuna bir türlü alışamıyorum.” dedi. Boğazından hıçkırığa benzer bir ses çıkardı. “Beni yapayalnız bıraktı…”
Veneta kadının bu halinden aşırı tiksindi. Onu öldürme arzusu kontrolsüz bir yükselişe geçmişti. Tüm vücudunun istemsizce kasıldığını hissetti. “Şimdi değil!” diyerek dizginledi kendisini. Ne kadar beklerse o kadar haz duyacaktı. Bir tiryaki için saatler sonunda içilen sigaranın daha anlamlı ve bir o kadar zevkli olacağını biliyordu.
Adım adım bir seri katile dönüştüğünü bildiği gibi…
*** beşinci bölümün sonu