Ne güzeldir kadın olmak… Tarih boyu adına şiirler, nükteler, öyküler yazılmış, heykeller hatta camiler bile yapılmıştır. Eserlere daha yakından bakarsak, her birine derin bir hayranlık duygusu yansıdığını hissedebiliriz. Ancak esas merak edilen konu, tüm bu eylemleri gerçekleştiren edebiyatçıların yada heykeltıraşların neyi anlatmak istediği değil, bu eserleri tasarlarken kadınlar hakkındaki gerçek düşünceleridir. Yani, eserleri yapılan kadınlar gerçek yaşamdaki kadınlarla aynı ruha mı sahiptirler?Yoksa tamamen zihinde yarattılan ve hiç var olmayan karakterlere mi bürünmüşlerdir?
Naiftir oradaki kadınlar. Zarafeti, sevgiyi, bilgiyi, güzelliği anlatırlar çünkü savaşmak ve yaşadıklarını kanıtlamak zorunda değillerdir. Dolayısıyla o şaheserleri, günümüzdeki kadınlarla kıyasladığımızda onların satır aralarında yada tablolarda sıkışıp kaldığını görebiliriz. Gerçek yaşamda ise gölge gibidir adeta; kadın, yaşadığını bildiğin, ama arkanda olduğunu umursamadığın. Halbuki oda her erkek gibi etten kemikten yaratılmıştır. Güler, ağlar, üzülür, yorulur, hasta olabilir, canı acıyabilir. Ancak varlığını ispat etmek için zor olanla sınanmak zorundadır. Zira birçoğu için eşitlik, fiziksel güç ile ölçülebilen bir kavramdır. Eğer gerçekten fiziksel güç kullanmak söz konusuysa, bir kadında yük kaldırabilir, dövüşebilir hatta gerektiğinde savaşabilir. Kadının gücünü ve dayanıklılığını göz ardı etmek, onun gerçek potansiyelini inkar etmek demektir.
Herhangi bir ayrım olmadan, bir bütün ve bir tamamlayıcı olarak yaratılmıştır kadın ve erkek. Her şey belli bir denge içerisinde varolmuştur ; gece ve gündüz gibi. Zeka, algı ve beceriye cins ayrımı gözetmeksizin sahip olunmuştur. Kadın, erkeğin gücüne ve güvenine destek olurken, erkek de kadının üretkenliğini ve güzelliğini sahiplenmektedir. Yani her iki cinsde birbirlerine olan ihtiyaçları ile birlikte var olurlar.
Toplumda ihtiyaç duymak, ne yazık ki, genellikle bir eksiklik veya zayıflık olarak algılanır. Oysa ki ihtiyaç, hem yaşamın temel unsuru hem de insanlığın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Öyleyse her iki cinsi birbiriyle rekabet etmek zorunda bırakan ve iki rakip gibi gösteren algı düzeltilmelidir.
Bütün bu düşünceler göz önünde bulundurulduğunda, kadının değeri ve potansiyeli, toplumun her kesiminde daha derinlemesine anlaşılmalıdır. Kadınlar, sadece geçmişteki eserlere hapsedilmiş hayaletler değil, günlük yaşamın her alanında var olan güçlü ve önemli bireylerdir. Bu nedenle, toplumsal algıyı değiştirmek ve gerçek eşitliği sağlamak için çaba sarf etmek kaçınılmaz olmalıdır. Kadınların varlığı, toplumun temel taşlarından biridir ve kadın-erkek ilişkilerindeki denge, ancak birbirlerini destekleyerek ve saygı göstererek sağlanabilir. Unutmayalım ki, kadın olmadan erkek, erkek olmadan kadın var olamaz.