Hayatın iki kapısı. İlkinden içeri adım attığında insan, o ilk eşiği geçtiğinde ve varlığının bir bedende can bulması ile ben de varım der. O son kapıya varıncaya kadar ben de varım.Tâki varlığı yokluk olana dek.Ben de varım derken; insan olabilme yolculuğundaki tüm mevsimleri de teker teker yaşamaya tâlip olur aslında. Kâh kara bir kış ortasında kalıp ısıtmaya çalışır ruhunu kâh kavurucu yaz güneşi elinde kalmışçasına ferahlatmaya çalışır içindeki yangını. Bazen bahar yağmurlarında temizlemeye çalışır derinlerde sakladığı kirli duygularını, nefsini. Bazen de her kötülüğe ve kedere rağmen arındırabilmişse yüreğini öfkeden , kinden ,kibirden o zaman şarkılar söyler gül bahçelerinde bülbüller ile. Kimi zaman yeise kapılır koskoca ıssız bir ormanda kalmış gibi yapayalnız. Uzun uzun ağaçların gövdesine yaslanıp kaldırınca başını ,dalları arasındaki boşluktan gördüğünde tekrar maviyi, umutlanır ve korkusunu yenmek için bir türkü tutturur Velhâsıl asıl mesele varoluşunun özündeki tüm renkleri giyebilmekte hiçliğe giderken seve seve ve o son kapıdan çıkarken rengârenk bir tablo bırakabilmek sevdiklerine gönül duvarlarında hep asılı kalmak üzere . Çehresi soğuk ölüm karşısında insan işte o zaman üşümez. O zaman ömür dediğimiz şey sıkılmaz sayılar arasına. İşte o zaman kafesteki kuş olmaz ruhun kavuşunca yaradana